Temel Sosyolojik Yaklaşımı
Farklı yazarlar risk kavramını post-modern toplumun tanımlayıcı özelliği olarak kullanmayan ve bu çerçevede bir sosyal ve siyasal değişme teorisi geliştirmeye çalışmışlardır. Beck’in en ünlü yayını Risk Toplumu: Yeni Bir Moderniteye Doğru Sovyetler Birliğindeki Çernobil felaketinden hemen sonra 1986’da yayımlanmıştır (Slattery, 2012: 454). Ulrich Beck’in risk tezi ve onun “post-modern toplum bir risk toplumudur” düşüncesi günümüzde toplumun doğasıyla ilgili ve ona temel teşkil eden kültür konusundaki tartışmalara önemli bir katkı sağlamıştır (Slattery, 2012: 458).
Esasen Beck’in risk toplumu kavramı post-modern toplumu tanımlamaktan ziyade endüstri devrinden sonra yaşanan modern dönemin sonrası olan günümüzde yaşanılan modernitede mevcuttur. Diğer bir ifadeyle, bugün bizler, klasik anlamda modern dönemi değil risk toplumunun olduğu daha sonraki bir modern dönemin içindeyiz. Beck risk toplumu kavramıyla sanayileşme sonrası ortaya çıkan toplumun ürettiklerinin sonucu olarak ortaya çıkan risklerle baş etmek zorunda kalan bizlerin yaşadığı topluma işaret etmektedir. Dolayısıyla bugün içinde olduğumuz toplumun (risk toplumu) barındırdığı riskler, Beck’in dile getirdiği üzere sanayi toplumunun özelliklerinin sonucudur. Beck risk toplumu kavramı etrafında 20. yüzyılın son dönemleri ve 21. yüzyıl toplumuna dair çözümlemeler yapmaktadır.
Temel Varsayımlar
Ulrich Beck için risk post-modern toplumun tanımlayıcı özelliğidir. Bizle bir risk toplumunda yaşıyoruz. Beck riski “modernleşmenin yol açtığı ve yarattığı tehlikeler ve güvensizliklerle sistematik bir ilişki içinde olmak” biçiminde tanımlar. Bu nedenle Beck, modern toplumu risk bağlamında tanımlar ve risklerin günümüzde büyük ölçüde insan ürünü ve küresel olgular oldukları gerçeğinden hareketle, modern toplumu sanayi-öncesi ve sanayi toplumlarından ayırır. Sanayi öncesi toplumda riskler ve tehlikeler büyük ölçüde doğa kaynaklıydı ve insanın kontrolü dışındaydı – örneğin seller, kuraklık, veba vb. Sanayi toplumunda insanoğlu sistematik olarak kendi risk çevresinin ve doğasının kontrolünü ele geçirmeye başladı. İnsan ürünü tehlikeler zamanla yaratılmaya başlandı: bunlar insan sağlığı ve huzurun uluslararası düzeyden ziyade yerel ve ulusal düzeylerde tehdit eden tehlikelerdir – sözgelimi 19.yy’ın yeni sanayi kentlerinin kirli havası, yeni fabrikaların yol açtığı kirlilikler. Günümüz post-modern toplumunda ise insan sadece doğa üzerindeki gücünü artırmakla kalmayıp bizzat doğanın kontrolünü de ele geçirmeye çalışmış, böylece kendi evrenini tam bir yıkım riski altına sokmuştur. İnsan kendi evreninin kontrolünü daha fazla ele geçirdikçe, paradoksal olarak, hayata ve dünyaya yönelik risklerin, Doğu veya Batı, Kuzey veya Güneydeki tek tek ulusları ve toplulukları değil, aynı zamanda bütün insanlığı etkilediği ve çok daha büyük olduğu görülmektedir (Slattery, 2012: 454-55).
Bu paradoks, aynı şekilde günümüz toplumlarının sosyal yapılarına da yansımaktadır. Bireye daha özgür ve daha bağımsız hale gelirken, paradoksal olarak, önceden insanları koruyan sosyal yapılar çökmeye başlamıştır. Kilise, topluluk, aile, hatta modern Batılı toplumların sınıfsal yapıları insanlara istikrarlı bir sosyal düzen olarak gözüken yapı içerisindeki bir aidiyet, kimlik duygusu ve bir amaç sağlamıştır. Post-modern toplumda birey giderek kendi başına, soyutlanmış, aciz ve korunmasız kalmaktadır. Toplumsal krizler bireysel krizler olarak ortaya çıkar ve sosyal problemler giderek kolektif problemlerden ziyade kişisel problemler olarak algılanır (Slattery, 2012: 455)
Günümüze kadar toplumların gelişim süreci içerisinde her toplumda risk olduğu görülmekle beraber modern toplumda insan faktörünün devreye girdiği ve riskin esas unsurunun insan ürünleri olduğu anlaşılmaktadır. Sanayileşme sonrası doğa üzerindeki kontrolü artan insan için risk doğal kaynaklı değil kendi ürettiklerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin depreme karşı dayanaklı binalar inşa edilebilir veya sellerin felaketle sonuçlanmasını engelleyici önlemler alınabilirken insan üretimi olan nükleer santral sızıntıları ve patlamalarına ilişkin riski ve hasarı minimize edici önlemler yeterince alınamamaktadır. Beck için risk, özellikle ekolojik dengeye zarar veren nükleer santraller, kimyasal gaz ve patlamalar gibi sanayi sonrası dönemde insan ürünlerinden kaynaklanmaktadır.
Diğer taraftan, riskin daha önce sınırları belli olan olay veya durumlara işaret ederken günümüzde sadece tek bir toplumu veya devleti ilgilendiren bir şey değildir. Bugünkü anlamıyla riskler küresel etkiye sahiptir. Dolayısıyla riskin kaynağı olmayan bir toplum, kendinden her anlamda uzakta meydana gelen bir riskten etkilenebilmekte, onun zarar verici sonuçlarına maruz kalabilmektedir. Beck, “bumerang etkisi” kavramıyla, riskten kaçmanın pek mümkün olmadığını, riski kendine zarar vermeyecek şekilde üretenlerin de zarar uğrayacağını çünkü riskin geri dönerek üretildiği yerde de olumsuz etkiler doğuracağını ifade etmektedir.
Dünyanın büyük ölçüde kontrol dışı ve tamamıyla öngörülmez göründüğü günümüzdeki kişisel kararlar artık uluslararası sonuçlara sahiptir. Bu nedenle bizler, Beck’e göre, post-modern bir dünyaya değil, riskin ve risk idaresinin tanımlayıcı özellikleri olduğu bir “ikinci moderniteye” bütün eylemlerin her düzeyde – bireysel, sosyal veya uluslararası düzeyde – önceden bilinmeyen tesadüfi sonuçlara sahip olduğu bir “refleksif modernleşme” çağına geçtik. Ona göre sadece küresel bir toplumda değil, dünya risk toplumunda, yani ilerlemenin sağlanamayacağı ve her gelişmenin kendi riskleri, tehlikeleri ve karanlık yanını ürettiği bir modernite döneminde yaşamaktayız (Slattery, 2012: 456-57).
Toplum Görüşü
Beck, yirminci yüzyıl toplumlarının, artık ortadan kalkmaya başladığı ve “bir başka modernlik doğmakta olduğu” için, modernliğin doruğu olarak görenleri eleştirir. O, riski, halen gelişmekte ve onun habercisi olan sanayi ya da sınıf toplumunun yerini alacak olan toplumun belirleyicisi olarak görür. Ona göre sınıf toplumunda, itici güç şu deyiş ile özetlenebilir: “Ben açım”. Buna karşılık risk toplumunda başlatılmış olan hareket “Ben korkuyorum” anlatımı ile ifade edilir. İhtiyaç yaygınlığının yerini kaygının yaygınlığı almıştır. Endüstriyel toplumda insanlar, modernleşmenin yan etkilerini, kıtlığa karşı mücadelede sağladığı ödüller dolayısı ile kabul etmeye hazırdılar. Şimdi insanlar artık aç değildirler; bu arada, “endüstrileşmenin topyekûn ürünü olan ve küreselleştikçe sistematik olarak yoğunlaşan risk ve tehlikelerle karşılaşmaktadırlar. Beck’in gönderme yaptığı riskler kirlilik, nükleer ve kimyasal üretim güçleri ve bunlarla bir arada olan ekolojik tahribattır. Beck gizil etkileri olan riskler getirdiği ve kamunun bu konuda giderek artan bilinçliliğini bütün modernleşme sürecinden meşruluğu geri çektiğine inanır (Wallace ve Wolf, 2013: 262).
Beck toplum ve birey ilişkisinde yeni ve radikal bir dönüşümün varlığını belirler: toplum olarak yeni bir sosyalleşme biçimi gençleri geleceğin risklerine hazırlamaktadır. Sınıf-temelli toplumlarda amaç refah ve mutluluğu sağlamaya çalışmakken, risk toplumunda temel hedef sadece hayatta kalabilmektir. Güvenlik ve istikrarı sağlama çabası kar elde etme çabasının yerine geçmiştir. Günümüzde risklerin yol açtığı tahribat bütün topluları, bütün toplulukları, bütün sınıfları etkilemektedir. Bireyin hiç olmadığı kadar özgür göründüğü bir çağda insanlar, ironik olarak, maddi, psikolojik ve ruhsal bakımdan daha aciz ve çaresiz, kendi hayatlarının ve çevrelerindeki dünyanın kontrolüne daha az sahiplerdir (Slattery, 2012: 456).
Beck’e göre biz, yeni bir modernlik biçimi içinde olsa da modern dünyada var olmaya devam etmekteyiz. Modernliğin önceki klasik aşaması, endüstri toplumuyla bağlantılıydı, oysa ortaya çıkan yeni modernlik ve onun teknolojileri, risk toplumuyla bağlantılıdır. Henüz bir risk toplumunda yaşamadığımız halde artık, sadece endüstri toplumunda yaşamıyoruz; yani çağdaş dünya her ikisinin öğelerine sahiptir. Aslında, risk toplumu, endüstri toplumunun bir türü olarak görülebilir çünkü risklerin birçoğu endüstriye bağlanabilir. Beck, kendi bakış açısıyla ilgili şu genel değerlendirmeyi sunar: “modernleşmenin, on dokuzuncu yüzyılda feodal toplumun yapısını sona erdirdiği ve endüstri toplumunu ürettiği gibi bugün modernleşme, endüstri toplumunu sona erdirmektedir ve başka bir modernlik meydana gelmektedir”. Öyleyse bu yeni modernlik ve ona eşlik eden risk toplumu nedir? Beck, kendinden önceki toplumdan farklı olduğu halde endüstri toplumunun birçok özelliklerine sahip olmayı sürdüren modernlikte bir kırılma ve klasik endüstri toplumundan risk toplumuna bir dönüşüm görür. Klasik modernlikteki merkezi konu, refah ve refahın adil bir şekilde nasıl dağıtılabileceğiydi. İleri modernlikte merkezi konu, risktir ve riskin nasıl önlenebileceği, en aza indirilebileceği ve yönlendirilebileceğidir. Klasik modernlikteki ideal, eşitlikti, oysa ileri modernlikteki ideal emniyettir (Ritzer, 2012: 425). Klasik modernitede temel sorun zenginliğin yaratılması ve dağıtılmasıydı. Beck’e göre, post-modern toplumun temel özelliği risk, riskin dağılımı, önlenmesi ve kontrolüdür. Güvenlik ve emniyet öncelikli siyasal amaçlar olarak eşitlik ve özgürlüğün yerini almıştır (Slattery, 2012: 459).
Zaman ve mekân kavramlarını kullanan Beck, bu modern risklerin yerle (bir coğrafi yöredeki nükleer kaza, birçok başka ulusları etkileyecektir) veya zamanla (nükleer bir kazanın, gelecek kuşaklarda değişiklik yapabilecek genetik etkileri olabilir) sınırlı olmadığı üzerinde durur (Ritzer, 2012: 425)
Modern öncesi dönemde toplumun ana sorunu bireyin temel ihtiyaçlarıyla ilgilidir. O dönemde çözüm aranan problem beslenme ihtiyacının karşılanması ve yeterli miktarda gıdanın üretilmesidir. Modern dönem bu sorunun üstesinden gelebilecek enstrümanlara sahip olup insanın beslenme, barınma ve giyinme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamıştır. Bu durum insanın daha farklı ihtiyaçlarının doğmasına neden olmuştur. Modern dönemde açlık ve kıtlık gibi sorunların üstesinden gelinebilmesi doğa üzerinde insan kontrolünün sağlanmasıyla mümkün olmuştur. Ancak Beck’in risk toplumu kavramı klasik modern dönem sonrası bir evreye işaret ederek modernitenin düzen içinde ilerleme ile aile ve din kurumu gibi düzenleyici ve kontrol edici unsurların artık olmadığını göstermektedir. Modernitenin şu an yaşadığımız dönemi bir risk toplumu içinde yaşadığımız ve bu riskler nedeniyle de endişemizin güvenlik olduğu bir dönemdir. Bugün, bireyin birçok ihtiyacı karşılanmakla beraber en çok ihtiyaç duyduğu alan kendi emniyeti olmaktadır. Modern dönem zenginliğin elde edilmesi, dağıtımı ve refahı hedeflerken bugünkü riski toplumunda bireyler kendi güvenlik ve emniyetlerinden kaygı duymaktadır. Dolayısıyla özgürlüğün önceki dönemlere göre daha çok olduğu bir dönemde birey bu özgürlüğüne rağmen tek başına güvenliği için endişe eder haldedir. Bugünkü toplumun çözmesi gereken ana sorun açlık, kuralık, refah veya zenginlik değil emniyetin ve güvenlik endişesinin olmadığı bir toplum düzeninin sağlanmasıdır.
Kaynaklar
Slattery, M. (2012). Sosyolojide Temel Fikirler. (Çev. Özlem Balkız, Gülhan Demiriz, Hacer Harlak, Cevdet Özdemir, Şebnem Özkan). (Beşinci Baskı). Ankara: Sentez Yayıncılık. (Eserin orijinali 1991’de yayımlandı)
Ritzer, G. (2012). Modern Sosyoloji Kuramları. (Çev. Himmet Hülür). Ankara: De Ki Basım Yayın. (Eserin orijinali 2000’de yayımlandı)
Wallace, R. A. ve Wolf, A. (2013). Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi. (Çev. Leyle Elburuz, M. Rami Ayas). (Beşinci Baskı). Ankara: Doğubatı Yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder