27 Ocak 2015 Salı

Daniel Bell - Hayatı, Eserleri, Sosyolojik Yaklaşımı, Toplum Görüşü vb.

Kısa Hayat Hikâyesi ve Eserleri

1919’da New York’ta doğan Bell eğitimini New York City College ve Kolombiya Üniversitesinde tamamlamıştır. Bell, Chicago Üniversitesinde asistan olarak başladığı akademik kariyerini, önce Kolombiya (1969-80), ardından Harvard Üniversitesinde sosyal bilimler öğretim üyesi ve profesörü olarak devam ettirmiştir (Slattery, 2012: 461). Eserleri şunlardır:

·      İdeolojinin Sonu (1960)

·      2000 Yılına Doğru (ed.) (1969)

·      Sanayi Ötesi Toplumun Gelişi (The Coming of Post-Industrial Society) (1974)

·      Kapitalizmin Kültürel Çelişkileri (Cultural Contradictions of Capitalism) (1976)

·      Ekonomik Teoride Kriz (ortak-ed.) (1981)

Temel Sosyolojik Yaklaşımı

Onun sosyolojik çalışmalarında temel amaç kuramdan çok toplumsal çözümlemeye yöneliktir. Etzioni ve Mills gibi Bell de kendisini büyük ölçekli toplumsal sorunların üstesinden gelme eğiliminde olan uygun bir sosyolojiye adar. Bell’in sosyolojiye bu tür yaklaşımı toplumsal önkestirim (social forecasting) olarak adlandırılmaktadır. Toplumsal önkestirim, tahmin (prediction) şeklindeki sosyolojik uğraşıdan ayrıdır. Tahmin, olayların sonuçlarıyla (seçimleri kimin kazanacağı veya savaşı kimin kazanacağı gibi) uğraşır, fakat böyle bir tahmin formüle edilemez yani tahmin kurallar haline getirilemez, kurallaştırılamaz. Öte yandan toplumsal önkestirim, tarihsel eğilimler dizgesinin olasılıklarının ana hatlarını çıkarmaya çalışır (Poloma, 2012: 330).

Sanayi Ötesi Toplumun Gelişi adlı eserinde Bell, sanayi sonrası toplum olarak adlandırdığı ve sanayi toplumundan farklı özellikleri barındırdığını dile getirdiği toplumun özelliklerini açıklamaktadır. Onun hedefi bu toplumun unsurlarını belirlemek ve bu topluma dair çözümleme yapmaktır. Esasen sanayi sonrası dönemde topluma dair çözümlemeler II. Dünya Savaşı sonrasında birçok sosyolog tarafından yapılmıştır. Yaşanan teknolojik, siyasal, ekonomik ve toplumsal değişimler sanayi sonrası toplum olarak adlandırılan bir toplumun yeni ve kendine özgü özelliklerle ortaya çıktığını göstermektedir. Bell bu toplum yapısının ilk örneğinin ABD olduğunu belirterek sanayi sonrası toplum ile sanayi toplumunun farklarını ortaya koymuş ve toplumsal anlamda ileriye yönelik açıklamalarda bulunmuştur.

Temel Varsayımlar

Batı dünyasının sanayi toplumundan sanayi sonrası topluma geçiş sürecinde olduğu görüşü Bell’in temel hipotezidir (Poloma, 2012: 331). Bell sanayi-ötesi toplum tipinin beş temel özelliğini şöyle sıralamaktadır (Slattery, 2012: 462).

  • Endüstriyel açıdan – mal üretiminden hizmet ekonomisine geçiş
  • Mesleki açıdan – mavi yakalı endüstriyel mesleklerden beyaz yakalı profesyonel ve teknik konumlara, işçi sınıfı ağırlıklı bir toplumdan daha orta sınıf bir topluma geçiş
  •  Politik açıdan – politikacılar ve işadamlarından oluşan geleneksel güç yapısına meydan okuyabilecek yeni bir bilgi sınıfının yaratılması
  •  Kültürel açıdan – ilerlemenin ve politika oluşturmanın asıl kaynağı olarak teorik bilginin merkezi konumu
  •  İdeolojik açıdan – teknolojinin kontörlü ve teknolojik değerlendirmeye dayalı bir gelecek yönelimi
İlk boyut, mal üretiminden hizmet sektörüne doğru bir şekilde değişimin yaşandığı ekonomi ile ilgilidir. Bir ulus sanayileştikçe, iş gücünün büyük bir kısmı ekonominin çiftçilik ve tarım sektöründen imalat sektörüne kayar. Bu geçişin bir sonucu olarak, ulusal gelir arttıkça hizmetlere olan talep artacaktır. İkinci boyut, çalışma alanı içinde ortaya çıkar. Bu alanda gözlemlenen, yapılan işin türünde teknik ve profesyonel sınıfın üstünlüğü lehine bir değişimdir. Amerika’da 1950’lerde beyaz yakalı işçi sayısı sanayi uygarlığı tarihinde ilk kez mavi yakalı işçi sayısını aşmıştır. Üçüncü boyut, sanayi sonrası toplumda toplum için gerekli yeniliklerin sağlanmasında ve politik kararların alınmasında kuramsal bilginin merkezi rol almasıdır. Bilgi boyutundaki bu değişim sanayi sonrası toplum ile sanayi toplumu arasındaki en büyük farklılık olarak görülebilir. Sanayi sonrası toplumunda soyut kuramsal bilgi, somut deneysel bilgiye göre önceliklidir. Siyasal kararların kaynağı bu kuramsal bilgi merkezidir. Dördüncü boyut, teknoloji ve teknolojik değerlerin kontrolü anlamında geleceğe yöneliktir. Başka bir deyişle sanayi sonrası toplum, teknolojik gelişmeyi kendi oluruna bırakmak yerine planlama ve kontrol edebilme gücünde olmalıdır. Beşinci boyut karar almayı ve yeni bir entelektüel teknolojinin yaratılmasını içerir. Entelektüel teknoloji, sorun çözümünde sezgisel yargının yerini alabilecek bilimsel bilgiyi içerir. Bell, toplumun yapısında bilgi ve teknolojiyi etkileyen, büyük yapısal değişimlerin yaşandığını vurgular. Sadece yeni buluşların artış ivmesi değil sanayi toplumundan bu yana yaşam seviyesi de artmıştır (Poloma, 2012: 335).

Bu bağlamda, Bell’in sanayi sonrası toplum olarak tasvir ettiği toplum tipinin arz ettiği özellikleri sanayi toplumunun özelliklerinden farklılaşmaktadır. Öncelikle sanayi sonrası toplumda bilgi, ne sanayi öncesi dönemde deneme yanılma yoluyla öğrenilen ne de sanayi toplumlarındaki gibi deneysel değildir. Bilginin temel kaynağı artık üniversiteler ve araştırma merkezleridir. Ayrıca teknik bilgi ve beceri sayesinde elde edilen uzmanlıklar çerçevesinde iş hayatı daha profesyonel bir şekil almıştır. Bu teknik sınıf, fiziki gücünü kullanan sanayi öncesi toplumun çalışanları ve makinelerle çalışan mavi yakalı sınıftan farklıdır. Teknik sınıf ve bunun tepesinde bulunan bilim adamları artık gücü elinde tutmaktadır. Bunun temelinde yatan unsur dönemsel olarak toplumların uğraş ve geçim kaynağının değişmesidir. Sanayi öncesi dönemde ana geçim kaynağı toprak olduğundan toprak sahipleri güçlü konumdadır. Bu dönemde tarımsal faaliyet toplumların ana uğraşısıdır. Sanayi toplumlarında ise ana geçim kaynağı makineler olduğundan esas unsur enerjidir ve politikacıların yanında iş adamları güç sahibi olan kesimi oluşturmaktadır. Sanayi sonrası toplumda ise bilgiye sahip olan gücü elinde bulunduracaktır. Bu nedenle ne çiftlikler ne de fabrikalar toplum için esas mekânlar değil, üniversiteler ve araştırma merkezleri toplumun işleyişini sağlamaktadır. Çünkü bu dönemin temel unsuru bilgidir ve bilgi bu kurumlardan elde edilmektedir. Bell’in belirttiği diğer bir nokta olan ekonomik anlamda sanayiden hizmet sektörüne kayma ise sanayi sonrası toplumda insan – insan ilişkilerinin arttığını göstermektedir. Sanayi öncesi dönemde insan, doğa ile etkileşim halinde olup doğadan geçimini sağlamaktadır. Sanayi toplumunda ise insan – makine etkileşimi ön plandadır. Ancak mal ve meta üretiminden hizmet sektörüne kaymak demek artık insanların eğitim, sağlık, eğlence, kültürel ürünleri tüketim gibi alanlara ilgi göstermesine dolayısıyla insan – insan arası etkileşimin artması demektir.

Toplumsal önkestirimin görevi, hizmet yönelimli (service-oriented) bir topluma doğru değişimin sınırlarını belirlemektir. Bunlardan bir tanesi üretkenlik sınırlamasıdır. Bell, üretkenliğin ve çıktının mal üretiminde, hizmet sektöründe olduğundan daha hızlı geliştiğini gözlemler. Hizmet sektöründe, makine ve kişi arası ilişkiler yerine kişiler arası ilişki hakimdir. Hizmet sektöründe, çalışanlara daha fazla bağımlılık bu nedenle de daha fazla ödeme yapılması zorunluluğu maliyetleri de sürekli artırır. Hizmet üretkenliğine bağlı olarak diğer bir sınırlayıcı enflasyon sınırlamasıdır. Hizmetlerin maliyeti, malların maliyetinden daha hızlı bir oranda artar. Bell bu durumu iki sektördeki fiyat artışlarını karşılaştırarak açıklamaya çalışır. 1965-70 yılları arasında otomobil fiyatları %15 oranında artarken, bu oran dayanıklı tüketim malların (televizyon, ev aletleri ve mobilya) %18’e ulaşır. Diğer yandan, aynı yıllarda hizmet sektöründe (sağlık, eğitim, eğlence, sigorta) fiyat artışı %42,5 sınırına dayanmıştır (Poloma, 2012: 334).

Hizmet sektörünün gelişimi ve buna bağlı olarak profesyonel ve teknik mesleklerin oranında artış sanayi ötesi toplumun önemli bir özelliği olsa da, bu toplumun en ayırt edici özelliği üniversiteler, uzmanlık alanları ve idari teşkilatın gelişmesiyle kendini gösteren yeni bir intelicensiyanın, yeni bir bilgi sınıfının ortaya çıkışıdır. Bu yeni bilgi sınıfının yükselişi geleneksel güç ve ayrıcalıklar dengesinde önemli bir etkiye sahiptir. Yeni profesyonel ve teknik sınıflar servet ve mülkiyetten ziyade bilgi ve uzmanlığa dayalı yeni bir güç biçimini temsil ederler (Slattery, 2012: 463). Sanayi sonrası toplum giderek artan bir şekilde ülkenin eğitilmiş kesimine bağımlı hale gelmektedir. Bu yüzden, gelecek üzerine plan yapabilmek için bu bilgi sınıfı (knowledge class) ve iş dünyası içindeki dağılımının çözümlenmesi önemli olmaktadır (Poloma, 2012: 336).

Ekonomileştirme tarzı (The Economizing Mode) ve sosyolojileştirme tarzından (The Sociologizing Mode) bahseden Bell şu açıklamalarda bulunur: Ekonomileştirme tarzı: sanayileşmenin yükselişine kadar bir toplum için barışçıl araçlar kullanarak yaşam standardının ve refah düzeyinin yükseltmek imkansızdı. Ekonomik yaşam bir grubun kaybetmesi pahasına yağma, savaş ve zorla alı koyma gibi yollarla savaştan galip gelenin zenginliği elde ettiği, başka bir grubunda çoğunlukla kaybettiği ya hep ya hiç oyunudur (zero-sum game). Mühendislerin makineleri planlaması ve ekonomistlerin ürün randımanını sağlaması sonucu üretkenlik artışı sağlandı ve Bell’in ekonomileştirme dediği yeni yaşam tarzı ortaya çıktı. Ekonomileştirme tarzı, kıt kaynakların yarışan amaçlar arasından en uygun dağılımını simgeler. bu durum maksimizasyon ve en düşük maliyetlerle ilişkilidir. Ancak kaynak kıtlığının ve kirliğin çok belirgin olduğu dönemlerde bu ekonomileştirme tarzı ciddi sınırlamalarla karşı karşıya kalacaktır. Her şeyden önce bu tarzda iktisadi mallar dikkate alınır; güzel manzara, temiz hava, güneş ışığı, iş tatmini vb. faktörler göz ardı edilir. Hava ve su kirliliği gibi toplumsal maliyetler hesaba katılmaz. Bell, sanayi sonrası toplumda daha iyi bir hesaplama sistemi olarak hizmet edecek başka bir tarz; sosyolojileştirme tarzını önerir. Sosyolojileştirme tarzı: toplumun gereksinimlerini daha bilinçli bir şekilde değerlendirme ve bu değerlendirmenin açık kamu çıkarları kavramlaştırması temeline dayandırılması olarak tanımlanır (Poloma, 2012: 337-38).

Bu bağlamda, Bell’in kapitalist sistemde sürekli daha fazla kar amacı güden şirketlerin giderek toplumsal çıkarların önemi nedeniyle eskisi kadar kar hedeflemeyeceğini vurgular. Çünkü toplumsal sorunlar eskiye kıyasla giderek daha fazla gözle görülür hale gelmekte ve bu sorunların oluşturabilecekleri tehlikelerin boyutu artmaktadır. Sanayi sonrası toplumda kar amacı gütmeyen sosyal organizasyonların sayısı artacağı gibi hem şirketler hem de hükümetler artık ekonomileştirme tarzının konusu değil sosyolojileştirme tarzının konusu olacaktır. Bell, elbette şirketlerin kar etme hedefinden vazgeçecekleri gibi gerçek dışı bir varsayımda bulunmaz ancak onun iyimser bakış açısı şirketlerin nispeten basit bir şekilde daha fazla kar hedeflemeyeceği ve onların da toplumsal sorunların çözümü için sosyolojileştirme tarzının içinde olacağıdır. Çevresel kirlilik, su ve hava kirliliği, iş tatmini, azınlıklar çalışma sahaları ve hakları, istihdam problemleri gibi toplumsal sorunlar artık şirketlerin de toplum yararına çalışmasını gerektiren bazı konuları oluşturmaktadır. Sonuç olarak Bell, sanayi sonrası toplumda toplumsal sorunların öncelikle ele alınması gerektiğini ve bu nedenle de sanayi toplumunda benimsenen ekonomileştirme tarzının terk edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Toplum Görüşü

Bell’e göre sanayi ötesi toplumun temel özelliği, bilimsel ve teknik bilginin merkezi rolü ve bu düşünce bilimlerinin sadece politik ve endüstriyel karar alma süreçlerini değil, aynı zamanda estetikten edebiyata kadar diğer büyün sosyal kültür alanlarını da kapsamlı olarak etkilemesi ve onlara nüfuz etmesidir (Slattery, 2012: 464).

Toplumun temel özelliğinin bilgi olması toplum içindeki güç yapısını da değiştirecektir. Eskiden olduğu gibi veraset yoluyla gücün aktarılması mümkün olmayacak uzmanlık bilgisi etrafında iktidar paylaşılacak ve bu durum yeni bir tabakalaşma sistemi doğuracaktır. Bu tabakalaşma içinde iktidarı elinde bulunduranlar uzmanlar ve bilim adamları olacaktır. Onların altında ise yarı teknik bilgiye sahip teknikerler gelecektir. Dolayısıyla bu durum bireysel anlamda gelişim gösteren, beşeri sermaye donanımı fazla olan ve teknik bilgi ve beceriye sahip kişilerin daha güçlü olacağı bir toplum tipine işaret etmektedir. Böyle bir toplumda üniversiteler ve araştırma merkezleri temel kurumlar olarak belirirken, bilim insanları ve araştırmacılar da egemen kesim olarak belirecektir.

Metodoloji

Bell’in önkestirim çabası tarihin kullanımına dayandığı kadar, geçmişe ışık tutmak için yeni ampirik veriyle, geniş ölçekli sayısal veriye dayanmaktadır (Poloma, 2012: 345).

Kaynaklar

Poloma, M. M. (2012). Çağdaş Sosyoloji Kuramları. (Çev. Hayriye Erbaş). (Beşinci Baskı). Ankara: Palme Yayıncılık. (Eserin orijinali 1982’de yayımlandı), 170

Slattery, M. (2012). Sosyolojide Temel Fikirler. (Çev. Özlem Balkız, Gülhan Demiriz, Hacer Harlak, Cevdet Özdemir, Şebnem Özkan). (Beşinci Baskı). Ankara: Sentez Yayıncılık. (Eserin orijinali 1991’de yayımlandı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder