Kısa Hayat Hikâyesi ve Eserleri
İngiltere’de 1926’da doğmuş olan Smith, London School of Economics’e girmeden önce sekreter olarak çalışmış; orada 1955’te lisans derecesini almıştır. Kısa bir süre sonra Birleşik Devletler’e geçmiş, Berkeley, University of California’da 1963’de sosyolojide doktora derecesi almış, 1964 ve 1966 yıllarında orada dersler vermiştir. Diğer akademik görevleri İngiltere’de University of Essex, Kanada’da University of British Columbia ve University of Toronto’da olup, 1977’den beri bu sonuncusunda Ontario Institute for Studies in Education’ın Eğitim Sosyolojisi Bölümü’nde profesörlük düzeyinde çalışmaktadır (Wallace ve Wolf, 2013: 389). Eserleri şunlardır:
· The Everyday World as Problematic: A Feminist Sociology
· The Conceptual Practices of Power: A Feminist Sociology of Knowledge
· Texts, Facts and Feminity: Exploring the Relations of Ruling
Temel Sosyolojik Yaklaşımı
Smith’in görüş açısı kuramı, ikincil (subordinate) durumunda olan bireylerin gündüz/gece hayatlarını araştırır. Onun kuramı, kadınların bakış açıları (perspective of women) üzerine odaklanmışsa da, görüş açısı kuramı (standpoint theory) siyah kadınlar gibi, ikincil durumlarda olan başka bireylerin bakış açılarını da kapsayabilir. Yoksul beyaz kadınlar ve erkekler, homoseksüel kadın ve erkekler, çağdaş Batı toplumu dışındaki azınlık etnik ve dinsel gruplar üzerinde durulabilir. Smith’in görüş açısı kuramı, hem toplumsal-yapısal hem de toplumsal-psikolojik ögeler içermektedir. Mills, Giddens, Bourdieu gibi, çalışmaları makroyapısal (macrostructural) ve mikroetkileşimsel (microinteractional) çözümleme düzeyleri arasında köprü kurar. O, kendi bakış açısını Marx ve Engels tarafından geliştirilmiş materyalist yöntem ile Garfinkel’in etnometodolojisinin birleştirilmesi olarak tanımlar. Smith, kadınlarca günlük deneyimlerinde yaşanan erkek egemen yapılar ve kadınların bu deneyimler hakkındaki düşünceleri ve duyguları ile ilgilenir. Garfinkel gibi Smith de, toplumsal düzenle ilgili yasağı (taboo) kaldırarak, etkileşim durumunda geçerli olan alışılagelmiş kabulleri (taken-for-granted assumptions) veya söylenceleri (myths) ortaya çıkarmak ister. Smith’in amacı, günlük hayatın problematikliğini irdeleyen araştırmaya dayalı bir sosyoloji geliştirmektir; özellikle de kadınlar hakkında değil, kadınlara seslerini duyurmaya yardımcı olacak, kadınlar için bir sosyoloji geliştirmek ister (Wallace ve Wolf, 2013: 390-91).
Ataerkil düzenden dolayı, Smith’e göre, kadınlar gündüz ve gece hayatlarında bildikleri ve deneyimledikleri ile ataerkil kültürü ifade eden simgeler (symbols), imgeler (images), sözcükler ve kavramlar arasında bir fay hattı (line of fault) deneyimlemektedirler. Bunun sonucunda kadınlar bölünmüş bir bilinçlilikle yaşama eğilimindedirler. “Sosyolojik araştırmayı, deneyimi yaşamakta olan öznenin bulunduğu yerden, kadının bakış açısına göre bir sosyoloji olarak ele alan bilimsel araştırmanın nasıl geliştirilebileceğini düşünmeye başladım” şeklindeki ifadesi Smith’in sosyolojik yaklaşımının genel çerçevesini ortaya koymaktadır. Diğer taraftan, Smith, düşünürün, dünyada bir psiko-fizik yaratık ve bedensel varlığı dahil, insanlar arasında bir insan olarak, öznelliğini parantez içine alan veya askıya alan bilimsel tutumu eleştiren Schutz’a katılır. Kendi ifadesiyle “bu yaklaşım, bir içeriden bakanın, yani toplumun içinden sistematik olarak geliştirilmiş bir bilinçliliğin sosyolojisidir” (Wallace ve Wolf, 2013: 392, 394).
Bu bağlamda, Smith’in sosyolojik yaklaşımı ataerkil düzen içinde kadının konumunu göz ardı eden bir sosyolojiye alternatif yeni bir sosyoloji oluşturmak olduğu görülmektedir. Ancak burada Smith, mevcut sosyoloji anlayışının erkek egemen düzenini düzeltmek yerine yeni ve ayrı bir sosyolojiden bahsetmektedir. Onun bakış açısı fenomenolojinin olaylara içerden bakan, özneyi ön plana alan ve meselelerin temeline inerek irdeleyen bakış açısıyla uyumludur. Dolayısıyla toplumda ikincil duruma düşürülen kadının bakış açısına göre bir sosyoloji ve bu çerçevede araştırmanın yapılması gerekliliğini vurgular. Bu araştırmanın merkezinde ise olayları bizzat yaşayan ve deneyimleyen özne vardır. Bireyi temel alan böyle bir sosyoloji anlayışı etrafında, kadının gözünden, kadının bakış açısından onun deneyimlerinden, günlük yaşamda her gün tekrarladığı eylemlerden ve yaşadığı problemlerden yola çıkılarak geleneksel sosyolojinin göz ardı etikleri görülecektir. Smith’in kadınların sesini duyurmaya yardımcı olacak böyle bir sosyoloji geliştirme çabası mevcut toplumsal düzenin erkek egemen yapısıyla ilgilidir. Günlük pratikler de dahil olmak üzere, idari yönetimler, eğitim, dil vb. erkekler tarafından şekillendirilmiş ve erkeklerin gücü elinde tuttuğu bir toplum içinde olduğunu fark eden Smith, bu çerçevede sosyoloji anlayışını şekillendirmiştir.
Geleneksel tarih yazımının erkeksi bir bakış tarafından şekillendirildiği bu nedenle de erkeğin görünür, kadının ise sanki yokmuş sayıldığı feministlerce dile getirilmektedir. Bunun nedeni kadının uzun bir dönem konum ve statüsünün erkekle olan ilişkisine göre belirlenmiş olmasıdır. Bu erkek koca olmak zorunda değildir, duruma göre baba veya erkek kardeş de olmaktadır. Kadın tarihsel anlamda bağımsız olamamış, erkeğin egemenliği altında ona tabi ve esir konumunda kalmıştır. İtirazların esas noktası da tam burada başlamaktadır. Erkek egemen düzenin, ne dini öğretilerin ne de doğal bir durumun sonucu olmadığı kadının erkeğe tabi olmasının toplumsal, siyasal ve daha birçok faktörün neticesinde oluşturulduğu bu nedenle de bu düzenin değiştirilemez olmadığı savunulmaktadır.
Modern dönem, rasyonel zihniyetin hakim olduğu ve araç rasyonalite düşüncesi etrafında eldeki araçlardan amaca ulaşmaya çalışılan bunu yaparken de değer yargılarından arınmanın gerekliliğine vurgunun yapıldığı bir evredir. Böyle bir bilimsel yöntem yani araçların bir amacı gerçekleştirmek için kullanılması, duygu ve değerlerin amaca ulaşmada zararlı olduğunu savunmaktadır. Karşılaşılan sorunların her biri için rasyonel bir çözümün olduğu ve amaç rasyonalite yoluyla bu sorunların çözülebileceği düşünüldüğünden, değer yargıları ve duygusal etmenler çözümün gerçekleşmesinde negatif etkiye sahip olarak görülmüştür.
Pozitivist anlayış bireyin varlığını genelleştirildiği gibi onun duygu ve özne olarak mevcudiyetini de göz ardı etmektedir. Pozitivist sosyal bilim nesnelliğe vurgu yaparak değer yargılarından bağımsız şekilde bilimsel araştırmayı desteklemektedir. Modern toplum kendi sorunlarına rasyonel çözümler bulup, bu çözümleri evrensel saymaktadır. Ancak, kadının yerinin ne olduğu sorusunu soran feminist kadın araştırmacıları genelleştirme yapan pozitivist sosyal bilim anlayışı yerine eleştirel sosyal bilimi tercih etmektedir. Bunun nedeni birtakım itiraz noktaları etrafında kadının konumunun değiştirilmeye çalışılmasıdır.
Temel Varsayımlar
Smith’in görüş açısı kuramında bir anahtar kavram, yönetim ilişkileri (relations of ruling) ya da yönetme aygıtlarıdır (ruling apparatuses); bunlar yalnız devlet değil, çağdaş toplumları örgütleyen, idare eden ve düzenleyen idari kurumlar, hükümet, yönetim ve mesleklerden oluşur. Egemen beyaz erkek azınlığın üyeleri olmayan kadınlar ve diğer insanlar, yönetim ilişkilerine mümkün olduğu takdirde, pek marjinal bir ölçüde katılmaktadır. Smith yönetim aygıtının, egemen sınıflardan oluşan, yalnız çalışanlar sınıfını değil, kadınları ve renkli birçok kadın ve erkeğin, yerli halkın, homoseksüel kadın ve erkeklerin seslerini dışarıda bırakan bir sınıf örgütü olduğunu iddia eder (Wallace ve Wolf, 2013: 393). Tüm bunların daha iyi anlaşılması için ataerkil kavramının açıklanması yararlı olacaktır.
En yaygın anlamda ataerkillik, kadınların, erkeklerin egemenliği ve baskısı altında olması şeklinde bir toplumsal düzenlemeyi ifade eder. Toplumsal yaşamın tüm safhalarında erkeklere ayrıcalık veren toplumsal cinsiyet baskısının bu kalıbı, toplumun örgütlenişi içine en derin ve en yaygın biçimlerde yerleşmiştir. Ataerkillik, başka bir dizi etmenin – biyoloji, toplumsallaşma, cinsiyet rolü ya da sınıf sistemi – amaçlanmamış veya ikincil sonucu değildir. O, güçlü ve kasıtlı niyet tarafından sürdürülen öncelikli bir iktidar düzenlemesidir (Ritzer, 2012: 339). Slattery (2012: 139) ise ataerkilliğin tam karşılığının “babanın veya aile reisinin yönetimi” olsa da, feministler tarafından erkeklerin kadınlar üzerindeki her tür fiziksel, politik ve ideolojik hakimiyetini anlatmak için kullanıldığını belirtmektedir. Bu kavram özelde erkek egemen toplumlarda kadınları baskı altında tutan ve güçsüz kılan sosyal ve politik yapılar, kültürel kurumlar ve güçleri ifade etmektedir.
Bu doğrultuda, ataerkil düzende esas noktanın erkek ve kadın arası bir iktidar mücadelesi olduğu görülmektedir. İki taraf arası bir egemenlik ilişkisinde, egemen olan taraf altta yer alan diğer tarafı denetim ve kontrol altında tutmaktadır. Dolayısıyla, kadınların erkekler tarafından denetlendiği, baskı uygulandığı ve kullanıldığı bir yandan da tüm bunlardan erkeklerin çıkarının olduğu bir iktidar ilişkisi ataerkil düzene işaret etmektedir.
Kökten farklı bir sosyolojik analiz anlayışı benimseyen Smith, bir kadınlar sosyolojisinin teorik olması gerektiğini öne sürer. Böyle bir sosyoloji kadınların yaşantılarının yer aldığı bağlamları açıklamalı, ancak ortodoks sosyolojiden farklı olarak bunu kadınların gündelik deneyimlerini görmezden gelerek değil, bizzat bu deneyimleri vurgulayarak yapmalıdır. Sonuç, ona göre, yeni ve farklı türden bir sosyolojidir. Smith’e göre görev, ortodoks sosyolojiden belirli değişiklikler yapmak değil, aksine onun ifadesiyle alternatif bir kadınlar sosyolojisi yaratmaktır. Onun bu şekilde bir sosyoloji geliştirmek istemesi kadınları ortodoks sosyolojik terimler içinde araştırmanın onlara kendi deneyimlerini yanlış bir biçimde sunmaktan öte bir katkısı olamayacak olmasıdır. Neticede, sosyologlar olarak feministler, kadınlar olarak kendi çıkarları ve deneyimlerine aykırı bir disiplinler araştırma çerçevesi içinde çalışmaktadırlar. Smith’in bu ikilemi şöyle ifade eder: “Bir aydın sınıfın kadın üyeleri olarak… kendi oluşturmadığımız, kadınlar olarak bize ait olmayan bir söylem içinde çalışmayı öğrendik” (Cuff, 2013: 421-22). Esasen tüm bunların altında yukarıda açıklanan ataerkil düzen yatmaktadır. Kadınların ikincil konuma itildiği ve toplumsal düzende erkeklerin güç sahibi olduğu bir yapı içinde kadının varlığını vurgulamak, kadın varlığı aktif olarak ortaya çıkarmak ve kadınların da toplumun bir üyesi olduğu gerçeğini göstermek için Smith çalışmalarda bulunmuştur. Gerek eşiyle ve gerekse akademik kariyeri boyunca üniversite hayatında yaşadığı kişisel tecrübeler kadınların sesinin duyurulması gerekliliğini ortaya koymuştur. Dolayısıyla o, erkek söylemleri temelinde gelişen bir sosyoloji anlayışı yerine kadınların kendi terminolojisini kullanacakları ve bu şekilde kendilerini daha iyi ifade edip seslerini duyurabilecekleri bir sosyoloji geliştirmeye uğraşmıştır. O, sadece kadınların değil toplumun ikincil konuma ittiği etnik gruplar, azınlıklar, eşcinseller ve siyahilerin de benzer sorunları olduğunu ifade ederek onların da seslerinin duyurulmasına işaret eder.
Metodoloji
Smith, bir alışveriş merkezinde kozmetik sergileri ile ilgili çözümlemesinde, kozmetik sergilerinin arkasındaki örüntü veya toplumsal düzeni nasıl aksettirdiğini göstermek için belgesel yöntemini kullanır. Pastel renkler kullanımının (pembe ve beyaz çiçeklerle çevrili, açık pembe kapaklı krem renkli kaplar) dantel ve daha başka narin kumaşların kullanılması suretiyle yumuşaklık ifadelerinin nasıl kadınlık mesajı verdiğini anlatır. Belgesel çözümleme yönetimine ek olarak, içsel ufku da kullanmaktadır. O, 1983’te bir küçük çocuk koğuşunda açıklanamayan ölümlerle ilgili bir komisyon araştırmasını irdelemesi sonucunda, kamu önünde yapılan konuşmalarda, konuşmacı olarak kadınların hesaba katılmadıklarını belirtir. Hem doktorlar hem de hemşireler tanık olarak çağrılmış olmakla beraber, doktorlara sözlerine güvenilir kişiler olarak muamele edilmiş buna karşılık hemşirelerin sözleri kesilerek taciz edilmişlerdir. Bunun sonucunda, araştırmada, hemşirelerin içsel ufukları dışlanmış ve dikkate alınmamıştır (Wallace ve Wolf, 2013: 396).
Dorothy Smith’in katkıları, fenomenolojik araştırma yöntemlerinin kullanılması ve açıklığa kavuşturulmasından çok öteye gider. Onun çalışmalarının büyük bir kısmı, sosyolojik araştırmanın genişletilmesi ve yeniden örüntülenmesidir. “Kendi çalışmalarım, bir toplayıcı kuram olarak değil, daima ileriye doğru devam eden, her şeyin içyüzünü araştıran, keşfeden… ister kadınların, ister diğer ezilen grupların giderek gelişen mücadelesi ile ilgili politika ve uygulamarına dönük… bir araştırma yöntemdir.” Bu anlamda, Smith geniş ölçüde eleştirel çatışma yaklaşımından faydalanmakta ve fenomenoloji metodolojisinin ötesine geçmektedir (Wallace ve Wolf, 2013: 397).
Kaynaklar
Ritzer, G. (2012). Modern Sosyoloji Kuramları. (Çev. Himmet Hülür). Ankara: De Ki Basım Yayın. (Eserin orijinali 2000’de yayımlandı)
Slattery, M. (2012). Sosyolojide Temel Fikirler. (Çev. Özlem Balkız, Gülhan Demiriz, Hacer Harlak, Cevdet Özdemir, Şebnem Özkan). (Beşinci Baskı). Ankara: Sentez Yayıncılık. (Eserin orijinali 1991’de yayımlandı)
Cuff, E. F., Sharrock, W. W. & Francis, D. W. (2013). Sosyolojide Perspektifler. (Çev. Ümit Tatlıcan). (Birinci Baskı). İstanbul: Say Sayınları (Eserin orijinali 1979’da yayımlandı. Çevirinin yapıldığı beşinci basımın yayım tarihi: 2006)
Wallace, R. A. ve Wolf, A. (2013). Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi. (Çev. Leyle Elburuz, M. Rami Ayas). (Beşinci Baskı). Ankara: Doğubatı Yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder