Kısa
Hayat Hikâyesi ve Eserleri
1929 yılında Alman bir politikacının oğlu olarak dünyaya geldi. Nazi Almanyası’nda gençken devlete karşı olan bir lise grubundaki üyeliğinden dolayı 1944-45 yılları arasında bir toplama kampına gönderilmiştir. Hamburg Üniversitesi’nde 1947-52 arası felsefe ve filoloji alanlarında çalıştı. London School of Economics’te sosyoloji yüksek lisans eğitimi aldı. 1974-84 arası bu okulun müdürlüğünü yaptı. 2009 yılında hayatını kaybetmiştir. Eserleri şunlardır:
·
Sanayi Toplumunda Sınıf ve Sınıf
Çatışması (1959)
·
Almanya’da Toplum ve Demokrasi
(1967)
·
Yeni Özgürlük (1975)
·
Yaşam Şansları (1979)
Temel
Sosyolojik Yaklaşımı ve Toplum Görüşü
Dahrendorf, toplumda hem görüş birliği
(konsensüs) hem de çatışmanın aynı anda var olduğunu, bu ikisinin birlikte var
olmasıyla toplumun meydana geldiğini belirtmektedir. Her ne kadar işlevselciler
toplumu düzen ve uyumluluk içinde görüp, toplumu oluşturan parçaların bu uyum
ve düzenin devamına katkıda bulunduklarını belirtse de Dahrendorf çatışmanın
toplumda var olduğunu ve bu nedenle işlevselcilerin ifade ettiği dengenin
yanında değişimin toplumda mevcut olduğunu belirtmektedir. İşlevselciler,
toplumsal norm ve değerler etrafında düzenin sağlandığını savunurken Dahrendorf
ve diğer çatışmacılar toplumdaki düzenin iktidara sahip olanların zorlaması sonucu
diğer toplum üyelerinin iktidara tabi olmasıyla oluştuğunu ifade etmektedir.
Esasen, Dahrendorf değişme konusunu
irdelemedeki yetersizliği nedeniyle klasik yapısal-işlevselciliği
eleştirmektedir. O, Marx’ın toplumsal kuramını kısmen ret kısmen kabul ederek
ve değiştirerek kendi kuramını kurmuştur. Marx kapitalizm üzerine
çalışmalarında toplumda yaptığı sınıflandırmayı üretim araçlarına sahiplik
temeline oturtur. Üretim araçlarına sahip olanlar aynı zamanda onların
kontrolüne de sahiptir. Ancak Dahrendorf, Marx’ın 20. yüzyılın başından
itibaren üretim araçlarına sahiplik ve kontrolün aynı bireylerin elinde
olmadığını göremediğini belirtmektedir. Birçok hissedarın hiç birinin tek
başına kontrol edemediği büyük şirketlerin ortaya çıkışı Dahrendorf’un
ifadesiyle “sermayenin ayrışımı” Marx tarafından görülememiştir. Marx
tarafından görülemeyen diğer bir değişme ise “emeğin parçalanması” yani işçi
sınıfının artık homojen bir grup olmadığıdır. Kalifiye işçiler 19. yüzyılın
sonlarından itibaren tepede kalırken kalifiye olmayanlar aşağıda kalmışlar ve
bir hiyerarşi meydana gelmiştir. Bu bakımdan, Dahrendorf toplumsal sınıfları
Marx’ın belirttiği üzere üretim araçlarının mülkiyetine dayandırmamaktadır.
Onun sınıf için önerdiği temel hükmetme ve hükmedilmenin ortaya çıkardığı
otorite ilişkileridir. Hükmedenle hükmedilen arasında bir karşıtlık vardır.
Dolayısıyla Dahrendorf’un tartıştığı sınıf yapısı otoriteye dayanmaktadır.
Başka bir ifadeyle otorite yapısında yer alanlar (hükmeden) ile bu yapıya
katılmayanlardan (hükmedilen) oluşan temel anlamda iki sınıflı bir sistem
vardır (Poloma, 2012: 132-35).
Dahrendorf’un tezinin merkezinde
toplumdaki çeşitli konumların farklı ölçüde otoriteye sahip oldukları
şeklindeki fikir vardır. Otorite, kişilerde değil konumlarda bulunur. O, sadece
bu konumların yapısı değil onlar arasındaki çatışmayla da ilgilenmektedir.
Otorite her zaman altta yer alma ve üstte yer almanın her ikisini de ima eder.
Otorite konumlarında bulunanların altta yer alanları denetlemeleri beklenir,
yani onlar kendi psikolojik özellikleri nedeniyle değil etraflarında
bulunanların beklentileri nedeniyle hükmederler. Otorite gibi bu beklentiler
insanlara değil konumlara iliştirilir. Dahrendorf’a göre otorite sabit değildir
çünkü kişilerde değil konumlarda bulunur. Bu nedenle bir ortamda otoritesi
bulunan bir kişi başka bir ortamda otorite sahibi olmayabilir. Benzer şekilde
bir grup içinde altta yer alan birisi diğer bir grup içinde üstte yer alabilir.
Her birlik içinde alt konumdakiler statükoyu değiştirmeye çalışırken hâkim
konumdakiler onu sürdürmeye uğraşır (Ritzer, 2012: 127-28).
Bu bağlamda, her toplumsal
organizasyonda kararları alan ve gücü elinde bulunduran meşru otorite sahipleri
ile alınan kararlara uyan ve otoriteye tabi olan insanlar yer almaktadır. Güç
sahiplerinin çıkarları mevcut durumun devamlılığını sağlamaktan geçerken
otoriteye tabi olanların çıkarları bu durumun değiştirilmesinden geçer.
Dolayısıyla bu ikili yapı (otorite sahibi – otorite sahibi olmayan) çıkarları
temelinde ayrık düşmekte ve bu durumda bir çatışmaya yol açmaktadır. Otorite
sahiplerinin elinde bulunan güç ve imkân kendi kişiliklerinden
kaynaklanmamaktadır. Bu nedenle şartlar değiştiğinde şimdi tabi olanlar o
konumlara geçtiklerinde güce sahip olabilecektir. Ancak otorite sahipleri böyle
bir duruma izin vermemek adına yaptırım ve denetim gücüne sahip olmaktadır.
Bahsedilen bu ikili temel üzerinden çatışma bir aileden siyasal yaşama kadar
her sosyal organizasyonda görülmektedir.
Tüm bunları değerlendirdiğimizde, Dahrendorf’un
teorisinde çatışmanın sürekli bir güç dengesi sayesinde statükonun temelini
oluşturduğunu, aynı zamanda toplumsal değişme ve gelişme potansiyeline de sahip
olduğunu görmekteyiz. Güç sahipleri ve ondan dışlananlar arasındaki bu çatışma
amaçsız değildir. İlk olarak, çatışma toplumu bir arada tutar. Dahrendorf için
toplumsal bütünleşmenin temeli Parsons’ın öne sürdüğü gibi uzlaşma değil,
aksine baskı yani otorite konumundakilerin kitlelere boyun eğdirme gücüdür.
İkinci olarak, çatışma demokraside zorbalığı ve gücün kötüye kullanımını
engellemenin, bireysel haklar ve hukukun gücünü artırmanın ve güce sahip
olanlar üzerinde kontrolü sürdürmenin temel mekanizmasıdır. O otorite konumunda
olanları kontrol altında tutar ve sıradan vatandaşı güç konumundakileri
sorgulamaya ve bazen onlara direnmeye teşvik eder. Bu yüzden Dahrendorf için,
sürekli çatışma sadece normal ve kaçınılmak olmakla, sadece kademeli olarak ve
ara sıra gerçekleşen radikal toplumsal değişmelerin kaynağı olmakla kalmayıp,
toplumsal düzen ve bütünleşmenin de temelidir (Slattery, 2012: 183-84).
Bu perspektifte, Dahrendorf’un çatışma teorisi
üretim araçlarına sahiplik, gelir kaynaklarının dağılımı, kaynaklara erişim
yerine otorite ve otoriteye tabi olma üzerine kurulu ve bu ikili arasındaki
sonu gelmeyen mücadele üzerinedir. İşlevselci yaklaşım ve çatışmacı kuram
arasında bir bağlantı kurmaya çalışmakta olan Dahrendorf, otorite mücadelesinin
sadece değişim değil mevcut toplumsal düzeni sağladığını da ifade etmektedir.
Dahrendorf’un
toplum kuramında kullandığı güç tanımının temel kaynağının Weber olduğunu
görmekteyiz. Weber’e göre güç: “bir toplumsal ilişki içindeki bir aktörün kendi
iradesini karşı konulmaya rağmen kabul ettirme olasılığı olan, bu olasılığın
dayandığı temel ne olursa olsun, bir mevkide bulunmasıdır.” Bu görüşte gücün
esası, ona sahip olan insanlara, emir vermek ve güçsüz olanlardan istediklerini
sağlamak imkânı veren yaptırımların denetimidir (Wallace ve Wolf, 2013:
176-77).
Dahrendorf diğer
çatışma kuramcıları gibi toplum normlarının toplumsal uyuşmayı tamamlamadığını
veya toplumsal uyuşmadan doğmadığını söyler. Ona göre, çatışma kuramı ve
işlevselcilikten farklı olarak, normlar “güç tarafından konulmuştur ve
korunmaktadır... ve güç sahiplerinin çıkarları esasında açıklanabilir.”
Normların yaptırımlar tarafından desteklenmekte olduğu gerçeği bunu
göstermektedir (Wallace ve Wolf, 2013: 178).
Yarı Grup, Çıkar
Grubu ve Çatışma Grubu
Yukarıdaki açıklamalardan hareketle otorite
sahipleri ile otoriteye tabi olanlar arasındaki çatışmanın karakterize ettiği
bir toplumsal yapının varlığını görmekteyiz. Bu ikili yapı içinde otorite
sahibinin çıkarları yönetimin meşruluğunu sağlayan değerlerden gelirken,
diğerlerinin çıkarları böyle bir düzenin değerlerine tehdit oluşturmaktadır.
Dahrendorf’un belirttiği bu çıkarlar açık veya gizli
olabilir. Gizli çıkarlar kişinin edindiği belli roller dolayısıyla ortaya çıkan
ancak bilinçaltında kalan, “davranışların belirleyicileri”dir. Bunlar bilinçli
olana kadar sosyolojinin konusu olmazlar (Poloma, 2012: 135). Bu şekilde “aynı
rol çıkarlarına sahip konumlarda kümelenenler” yarı grup olarak nitelendirilir (Dahrendorf, 1959: 180’den akt.
Ritzer, 2012: 128). Gizli ya da tanınmayan çıkarlar bilinçli olarak açığa
çıktıkça (eşit işe eşit ücret, fırsat eşitliği gibi) Dahrendorf’un açık gruplar dediği örgütlenmeler
gelişmeye başlar. Örneğin, 1960’lardan önce kadın hareketi hemen hemen yer
aldıkları bütün yapılarda otorite verilmeyen büyük ve bir yarı gruptu.
1960’lardan sonraki başarılarla, kadınların gizli çıkarları, bilinçli hale
büründü ve kadın özgürlüğü grupları ortaya çıktı (Poloma, 2012: 136). Çıkar
gruplarının “bir yapısı, bir örgütlenme biçimi, bir programı ve bir amacı ve
üye elemanları vardır.” (Dahrendorf, 1959: 180’den akt. Ritzer, 2012: 128).
Ritzer (2012: 128) belirttiği üzere, birçok çıkar grubunun hepsinden çatışma grupları veya fiilen grup
çatışmalarına giren gruplar ortaya çıkar.
Dahrendorf, çatışmanın değişimle ilgisine de
değinmektedir. O, çatışmanın toplumdaki statükonun devamında oynadığı rolü bir
başka ifadeyle statükonun sürdürülmesinde çatışmanın yerine getirdiği işlevi
kabul etmektedir. Bununla beraber, çatışmanın statükonun devamını sağlaması onun
sadece bir yönüdür. Diğer bir yönü ise değişme ve gelişmeye de yol açmasıdır.
Çatışma gruplarının ortaya çıkar çıkmaz, toplumsal
yapıda değişime yol açma eylemine giriştiklerini savunan Dahrendorf, çatışma
yoğun olduğunda meydana gelen değişimin radikal olduğunu belirtmektedir.
Çatışmaya şiddet eşlik ettiğinde ise yapısal değişim birdenbire olacaktır
(Ritzer, 2012: 129). Ayrıca Dahrendorf, mülkiyet, ekonomik statü ve sosyal
statünün çatışmanın yoğunluğunu belirlemese de onu etkilediğini söylemektedir.
İyi ekonomik statüye sahip olan kişilerin otorite yapısında daha iyi bir statü
için verecekleri mücadelenin yoğunluğu statüsü kötü olanlara göre daha az
olacaktır (Poloma, 2012: 137).
Burada değinilmesi gereken husus, Dahrendorf’un
çatışmanın toplum içinde ortadan kaldırılamayacağını, silinemeyeceğimi, aksine
çatışmanın toplumun hem değişim hem de gelişimi için gerekli olduğunu
belirtmesidir. Bu bakımdan, Dahrendorf çatışılmaların yok edilmek, bastırılmak
veya engellenmek yerine onların görülüp tanınarak kurumsallaştırılması
gerektiğini savunmaktadır.
Özetle, Dahrendorf
çatışma gruplarının örgütlenebilen bireylerin ortak çıkarlarından meydana
geldiği gözlemini yapar. Bu süreci, yarı grupların, yapıya etkide bulunabilen
çıkar gruplarına dönüşmesi olarak tanımlar. Bu çıkarların sonucunda oluşan
kurumlar toplumsal değişimin aracıdırlar. Çabalar toplumsal çatışmayı bastırmak
yerine, onu etkin bir kurumsallaştırma sayesinde düzenleme yönünde
yoğunlaştırılmalıdır (Poloma, 2012: 141-42).
Tıpkı
yapısal-işleveselciliğin düzen ve istikrarı aşırı vurgulamakla eleştirilmesi
gibi, çatışma teorisi de çatışma ve değişmeyi gereğinden fazla vurguladığı için
eleştirilmiştir. Çatışma teorisinin çizdiği resim görünüşte kontrol altında
olmayan sürekli kaos içindeki bir toplum resmidir. Böyle bir resmi onaylamak
zordur, tıpkı yapısal-işlevselcilerin çizdiği mükemmel bir toplumsal düzen ve
uyum resminde olduğu gibi (Slattery, 2012).
Toplum
Tipolojisi
Dahrendorf Marx’ın teorisini geliştirerek bir yöntem
tutturur; teoriyi eleştirir ve modern sanayi toplumunda sanayileşme ve politik
çatışmayı gözden geçirerek onun problemleriyle ilgilenmeye çalışır. Kendi
çatışmacı teorisini geliştirmeye çalışırken de Weber’in otorite, zorunlu olarak
koordine edilmiş birimler (kurum) kavramlarını kullanır. Dahrendorf’un yöntemi
böylece modern sanayi toplumunda sınıf çatışmasına Marx ve Weber’in
görüşlerinin yeniden elden geçmesi ve uygulanması olarak düşünülebilir. Erken
dönem paradigmaların özel bir durumun çözümlenmesi için uygulanması bu teori
türünde de oldukça belirgindir (Kinloch, 2014: 222).
Kaynaklar
Poloma, M. M. (2012). Çağdaş Sosyoloji Kuramları. (Çev. Hayriye Erbaş). (Beşinci Baskı). Ankara: Palme Yayıncılık. (Eserin orijinali 1982’de yayımlandı)
Wallace, R. A. ve Wolf, A. (2013). Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi. (Çev. Leyle Elburuz, M. Rami Ayas). (Beşinci Baskı). Ankara: Doğubatı Yayınları
Ritzer,
G. (2012). Modern Sosyoloji Kuramları.
(Çev. Himmet Hülür). Ankara: De Ki Basım Yayın. (Eserin orijinali 2000’de
yayımlandı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder