28 Kasım 2014 Cuma

Ralf Dahrendorf - Sosyolojik Yaklaşımı, Temel Varsayımlar, Toplum Tipolojisi

Kısa Hayat Hikâyesi ve Eserleri

1929 yılında Alman bir politikacının oğlu olarak dünyaya geldi. Nazi Almanyası’nda gençken devlete karşı olan bir lise grubundaki üyeliğinden dolayı 1944-45 yılları arasında bir toplama kampına gönderilmiştir. Hamburg Üniversitesi’nde 1947-52 arası felsefe ve filoloji alanlarında çalıştı. London School of Economics’te sosyoloji yüksek lisans eğitimi aldı. 1974-84 arası bu okulun müdürlüğünü yaptı. 2009 yılında hayatını kaybetmiştir. Eserleri şunlardır:

·      Sanayi Toplumunda Sınıf ve Sınıf Çatışması (1959)

·      Almanya’da Toplum ve Demokrasi (1967)

·      Yeni Özgürlük (1975)

·      Yaşam Şansları (1979)

 

Temel Sosyolojik Yaklaşımı ve Toplum Görüşü

Dahrendorf, toplumda hem görüş birliği (konsensüs) hem de çatışmanın aynı anda var olduğunu, bu ikisinin birlikte var olmasıyla toplumun meydana geldiğini belirtmektedir. Her ne kadar işlevselciler toplumu düzen ve uyumluluk içinde görüp, toplumu oluşturan parçaların bu uyum ve düzenin devamına katkıda bulunduklarını belirtse de Dahrendorf çatışmanın toplumda var olduğunu ve bu nedenle işlevselcilerin ifade ettiği dengenin yanında değişimin toplumda mevcut olduğunu belirtmektedir. İşlevselciler, toplumsal norm ve değerler etrafında düzenin sağlandığını savunurken Dahrendorf ve diğer çatışmacılar toplumdaki düzenin iktidara sahip olanların zorlaması sonucu diğer toplum üyelerinin iktidara tabi olmasıyla oluştuğunu ifade etmektedir.

Esasen, Dahrendorf değişme konusunu irdelemedeki yetersizliği nedeniyle klasik yapısal-işlevselciliği eleştirmektedir. O, Marx’ın toplumsal kuramını kısmen ret kısmen kabul ederek ve değiştirerek kendi kuramını kurmuştur. Marx kapitalizm üzerine çalışmalarında toplumda yaptığı sınıflandırmayı üretim araçlarına sahiplik temeline oturtur. Üretim araçlarına sahip olanlar aynı zamanda onların kontrolüne de sahiptir. Ancak Dahrendorf, Marx’ın 20. yüzyılın başından itibaren üretim araçlarına sahiplik ve kontrolün aynı bireylerin elinde olmadığını göremediğini belirtmektedir. Birçok hissedarın hiç birinin tek başına kontrol edemediği büyük şirketlerin ortaya çıkışı Dahrendorf’un ifadesiyle “sermayenin ayrışımı” Marx tarafından görülememiştir. Marx tarafından görülemeyen diğer bir değişme ise “emeğin parçalanması” yani işçi sınıfının artık homojen bir grup olmadığıdır. Kalifiye işçiler 19. yüzyılın sonlarından itibaren tepede kalırken kalifiye olmayanlar aşağıda kalmışlar ve bir hiyerarşi meydana gelmiştir. Bu bakımdan, Dahrendorf toplumsal sınıfları Marx’ın belirttiği üzere üretim araçlarının mülkiyetine dayandırmamaktadır. Onun sınıf için önerdiği temel hükmetme ve hükmedilmenin ortaya çıkardığı otorite ilişkileridir. Hükmedenle hükmedilen arasında bir karşıtlık vardır. Dolayısıyla Dahrendorf’un tartıştığı sınıf yapısı otoriteye dayanmaktadır. Başka bir ifadeyle otorite yapısında yer alanlar (hükmeden) ile bu yapıya katılmayanlardan (hükmedilen) oluşan temel anlamda iki sınıflı bir sistem vardır (Poloma, 2012: 132-35).

Dahrendorf’un tezinin merkezinde toplumdaki çeşitli konumların farklı ölçüde otoriteye sahip oldukları şeklindeki fikir vardır. Otorite, kişilerde değil konumlarda bulunur. O, sadece bu konumların yapısı değil onlar arasındaki çatışmayla da ilgilenmektedir. Otorite her zaman altta yer alma ve üstte yer almanın her ikisini de ima eder. Otorite konumlarında bulunanların altta yer alanları denetlemeleri beklenir, yani onlar kendi psikolojik özellikleri nedeniyle değil etraflarında bulunanların beklentileri nedeniyle hükmederler. Otorite gibi bu beklentiler insanlara değil konumlara iliştirilir. Dahrendorf’a göre otorite sabit değildir çünkü kişilerde değil konumlarda bulunur. Bu nedenle bir ortamda otoritesi bulunan bir kişi başka bir ortamda otorite sahibi olmayabilir. Benzer şekilde bir grup içinde altta yer alan birisi diğer bir grup içinde üstte yer alabilir. Her birlik içinde alt konumdakiler statükoyu değiştirmeye çalışırken hâkim konumdakiler onu sürdürmeye uğraşır (Ritzer, 2012: 127-28).

Bu bağlamda, her toplumsal organizasyonda kararları alan ve gücü elinde bulunduran meşru otorite sahipleri ile alınan kararlara uyan ve otoriteye tabi olan insanlar yer almaktadır. Güç sahiplerinin çıkarları mevcut durumun devamlılığını sağlamaktan geçerken otoriteye tabi olanların çıkarları bu durumun değiştirilmesinden geçer. Dolayısıyla bu ikili yapı (otorite sahibi – otorite sahibi olmayan) çıkarları temelinde ayrık düşmekte ve bu durumda bir çatışmaya yol açmaktadır. Otorite sahiplerinin elinde bulunan güç ve imkân kendi kişiliklerinden kaynaklanmamaktadır. Bu nedenle şartlar değiştiğinde şimdi tabi olanlar o konumlara geçtiklerinde güce sahip olabilecektir. Ancak otorite sahipleri böyle bir duruma izin vermemek adına yaptırım ve denetim gücüne sahip olmaktadır. Bahsedilen bu ikili temel üzerinden çatışma bir aileden siyasal yaşama kadar her sosyal organizasyonda görülmektedir.

Tüm bunları değerlendirdiğimizde, Dahrendorf’un teorisinde çatışmanın sürekli bir güç dengesi sayesinde statükonun temelini oluşturduğunu, aynı zamanda toplumsal değişme ve gelişme potansiyeline de sahip olduğunu görmekteyiz. Güç sahipleri ve ondan dışlananlar arasındaki bu çatışma amaçsız değildir. İlk olarak, çatışma toplumu bir arada tutar. Dahrendorf için toplumsal bütünleşmenin temeli Parsons’ın öne sürdüğü gibi uzlaşma değil, aksine baskı yani otorite konumundakilerin kitlelere boyun eğdirme gücüdür. İkinci olarak, çatışma demokraside zorbalığı ve gücün kötüye kullanımını engellemenin, bireysel haklar ve hukukun gücünü artırmanın ve güce sahip olanlar üzerinde kontrolü sürdürmenin temel mekanizmasıdır. O otorite konumunda olanları kontrol altında tutar ve sıradan vatandaşı güç konumundakileri sorgulamaya ve bazen onlara direnmeye teşvik eder. Bu yüzden Dahrendorf için, sürekli çatışma sadece normal ve kaçınılmak olmakla, sadece kademeli olarak ve ara sıra gerçekleşen radikal toplumsal değişmelerin kaynağı olmakla kalmayıp, toplumsal düzen ve bütünleşmenin de temelidir (Slattery, 2012: 183-84).

Bu perspektifte, Dahrendorf’un çatışma teorisi üretim araçlarına sahiplik, gelir kaynaklarının dağılımı, kaynaklara erişim yerine otorite ve otoriteye tabi olma üzerine kurulu ve bu ikili arasındaki sonu gelmeyen mücadele üzerinedir. İşlevselci yaklaşım ve çatışmacı kuram arasında bir bağlantı kurmaya çalışmakta olan Dahrendorf, otorite mücadelesinin sadece değişim değil mevcut toplumsal düzeni sağladığını da ifade etmektedir.

Dahrendorf’un toplum kuramında kullandığı güç tanımının temel kaynağının Weber olduğunu görmekteyiz. Weber’e göre güç: “bir toplumsal ilişki içindeki bir aktörün kendi iradesini karşı konulmaya rağmen kabul ettirme olasılığı olan, bu olasılığın dayandığı temel ne olursa olsun, bir mevkide bulunmasıdır.” Bu görüşte gücün esası, ona sahip olan insanlara, emir vermek ve güçsüz olanlardan istediklerini sağlamak imkânı veren yaptırımların denetimidir (Wallace ve Wolf, 2013: 176-77).

Dahrendorf diğer çatışma kuramcıları gibi toplum normlarının toplumsal uyuşmayı tamamlamadığını veya toplumsal uyuşmadan doğmadığını söyler. Ona göre, çatışma kuramı ve işlevselcilikten farklı olarak, normlar “güç tarafından konulmuştur ve korunmaktadır... ve güç sahiplerinin çıkarları esasında açıklanabilir.” Normların yaptırımlar tarafından desteklenmekte olduğu gerçeği bunu göstermektedir (Wallace ve Wolf, 2013: 178).

Yarı Grup, Çıkar Grubu ve Çatışma Grubu

Yukarıdaki açıklamalardan hareketle otorite sahipleri ile otoriteye tabi olanlar arasındaki çatışmanın karakterize ettiği bir toplumsal yapının varlığını görmekteyiz. Bu ikili yapı içinde otorite sahibinin çıkarları yönetimin meşruluğunu sağlayan değerlerden gelirken, diğerlerinin çıkarları böyle bir düzenin değerlerine tehdit oluşturmaktadır.

Dahrendorf’un belirttiği bu çıkarlar açık veya gizli olabilir. Gizli çıkarlar kişinin edindiği belli roller dolayısıyla ortaya çıkan ancak bilinçaltında kalan, “davranışların belirleyicileri”dir. Bunlar bilinçli olana kadar sosyolojinin konusu olmazlar (Poloma, 2012: 135). Bu şekilde “aynı rol çıkarlarına sahip konumlarda kümelenenler” yarı grup olarak nitelendirilir (Dahrendorf, 1959: 180’den akt. Ritzer, 2012: 128). Gizli ya da tanınmayan çıkarlar bilinçli olarak açığa çıktıkça (eşit işe eşit ücret, fırsat eşitliği gibi) Dahrendorf’un açık gruplar dediği örgütlenmeler gelişmeye başlar. Örneğin, 1960’lardan önce kadın hareketi hemen hemen yer aldıkları bütün yapılarda otorite verilmeyen büyük ve bir yarı gruptu. 1960’lardan sonraki başarılarla, kadınların gizli çıkarları, bilinçli hale büründü ve kadın özgürlüğü grupları ortaya çıktı (Poloma, 2012: 136). Çıkar gruplarının “bir yapısı, bir örgütlenme biçimi, bir programı ve bir amacı ve üye elemanları vardır.” (Dahrendorf, 1959: 180’den akt. Ritzer, 2012: 128). Ritzer (2012: 128) belirttiği üzere, birçok çıkar grubunun hepsinden çatışma grupları veya fiilen grup çatışmalarına giren gruplar ortaya çıkar.

Dahrendorf, çatışmanın değişimle ilgisine de değinmektedir. O, çatışmanın toplumdaki statükonun devamında oynadığı rolü bir başka ifadeyle statükonun sürdürülmesinde çatışmanın yerine getirdiği işlevi kabul etmektedir. Bununla beraber, çatışmanın statükonun devamını sağlaması onun sadece bir yönüdür. Diğer bir yönü ise değişme ve gelişmeye de yol açmasıdır.

Çatışma gruplarının ortaya çıkar çıkmaz, toplumsal yapıda değişime yol açma eylemine giriştiklerini savunan Dahrendorf, çatışma yoğun olduğunda meydana gelen değişimin radikal olduğunu belirtmektedir. Çatışmaya şiddet eşlik ettiğinde ise yapısal değişim birdenbire olacaktır (Ritzer, 2012: 129). Ayrıca Dahrendorf, mülkiyet, ekonomik statü ve sosyal statünün çatışmanın yoğunluğunu belirlemese de onu etkilediğini söylemektedir. İyi ekonomik statüye sahip olan kişilerin otorite yapısında daha iyi bir statü için verecekleri mücadelenin yoğunluğu statüsü kötü olanlara göre daha az olacaktır (Poloma, 2012: 137).

Burada değinilmesi gereken husus, Dahrendorf’un çatışmanın toplum içinde ortadan kaldırılamayacağını, silinemeyeceğimi, aksine çatışmanın toplumun hem değişim hem de gelişimi için gerekli olduğunu belirtmesidir. Bu bakımdan, Dahrendorf çatışılmaların yok edilmek, bastırılmak veya engellenmek yerine onların görülüp tanınarak kurumsallaştırılması gerektiğini savunmaktadır.

Özetle, Dahrendorf çatışma gruplarının örgütlenebilen bireylerin ortak çıkarlarından meydana geldiği gözlemini yapar. Bu süreci, yarı grupların, yapıya etkide bulunabilen çıkar gruplarına dönüşmesi olarak tanımlar. Bu çıkarların sonucunda oluşan kurumlar toplumsal değişimin aracıdırlar. Çabalar toplumsal çatışmayı bastırmak yerine, onu etkin bir kurumsallaştırma sayesinde düzenleme yönünde yoğunlaştırılmalıdır (Poloma, 2012: 141-42).

Tıpkı yapısal-işleveselciliğin düzen ve istikrarı aşırı vurgulamakla eleştirilmesi gibi, çatışma teorisi de çatışma ve değişmeyi gereğinden fazla vurguladığı için eleştirilmiştir. Çatışma teorisinin çizdiği resim görünüşte kontrol altında olmayan sürekli kaos içindeki bir toplum resmidir. Böyle bir resmi onaylamak zordur, tıpkı yapısal-işlevselcilerin çizdiği mükemmel bir toplumsal düzen ve uyum resminde olduğu gibi (Slattery, 2012).

Toplum Tipolojisi

Dahrendorf Marx’ın teorisini geliştirerek bir yöntem tutturur; teoriyi eleştirir ve modern sanayi toplumunda sanayileşme ve politik çatışmayı gözden geçirerek onun problemleriyle ilgilenmeye çalışır. Kendi çatışmacı teorisini geliştirmeye çalışırken de Weber’in otorite, zorunlu olarak koordine edilmiş birimler (kurum) kavramlarını kullanır. Dahrendorf’un yöntemi böylece modern sanayi toplumunda sınıf çatışmasına Marx ve Weber’in görüşlerinin yeniden elden geçmesi ve uygulanması olarak düşünülebilir. Erken dönem paradigmaların özel bir durumun çözümlenmesi için uygulanması bu teori türünde de oldukça belirgindir (Kinloch, 2014: 222).

Kaynaklar

Poloma, M. M. (2012). Çağdaş Sosyoloji Kuramları. (Çev. Hayriye Erbaş). (Beşinci Baskı). Ankara: Palme Yayıncılık. (Eserin orijinali 1982’de yayımlandı)

Wallace, R. A. ve Wolf, A. (2013). Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi. (Çev. Leyle Elburuz, M. Rami Ayas). (Beşinci Baskı). Ankara: Doğubatı Yayınları

Ritzer, G. (2012). Modern Sosyoloji Kuramları. (Çev. Himmet Hülür). Ankara: De Ki Basım Yayın. (Eserin orijinali 2000’de yayımlandı)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder