9 Kasım 2014 Pazar

C. W. Mills - Hayatı, Eserleri, Toplum Görüşü, Yöntemi vb.

Charles Wright Mills

Kısa Hayat Hikayesi ve Eserleri

Charles Wright Mills 28 Ağustos 1916’da Amerika - Teksas, Waco’da doğmuştur. Orta sınıf Katolik bir ailenin çocuğudur. Teksas Üniversitesinde eğitim görerek lisans ve yüksek lisans derecelerini 1939 yılında almıştır. Alman sosyolog Hans Gerth ve Amerikalı sosyolog Howard Becker ile doktorasını 1941 yılında Wisconsin Üniversitesinde tamamlamıştır. Max Weber’in birçok kitabını Hans Gerth ile beraber İngilizceye çevirmiştir (From Max Weber, 1946). Doktoradan sonra Maryland Üniversitesinde öğretim üyeliğine başlamış ardından Columbia Üniversitesine geçmiştir. Fakat politik engellemeler yüzünden 1956’ya kadar profesör unvanını alamamıştır. Ayrıca fulbright bursuyla Kopenhag Üniversitesinde profesörlük yapmış Brandies ve Chicago Üniversitelerinde konuk profesör olarak çalışmıştır. 1962 yılında hayatını kaybetmiştir.

Mills, zamanının çoğunu işadamları, siyasetçiler ve ordu görevlileri ile geçirmekteydi. Hem sosyoloji hem de kişisel hayatı açısından çatışmacıydı. Henüz öğrenciyken bile yüksek lisans hocalarıyla kavga etmiştir. Amerikan toplum yapısı üzerine eleştirileri eserlerine de yansımıştır. Bunlarla beraber Mills’in Avrupa sosyoloji geleneği üzerine bilgisi yüksek düzeydedir. Görüşleri radikal ve çatışmacı gelenektedir ve kapitalist Amerikan toplumunun eleştirel çözümlemesini yapmıştır. Eserleri şunlardır:

·      Beyaz Yakalılar – White Collar (1951)

·      İktidar Seçkinleri – The Power Elite (1956)

·      Toplumbilimsel Düşün (Sosyolojik İmgelem) – Sociological Imagination (1959)

·      3. Dünya Savaşının Nedenleri (1958)

·      Dinle Yankee – Listen Yankee (1960)

·      Marksistler (1962)

 

Temel Sosyolojik Yaklaşımı

Mills Toplumbilimsel Düşün (Sosyolojik İmgelem) isimli eserinde günümüz insanının kendi dışındaki dünyada ve kendi benliğinde olup bitenleri anlamasını sağlayacak düşünsel bir niteliğe ihtiyacı olduğunu belirtir. Bu düşünsel niteliğin adı sosyolojik imgelem olmaktadır. Bunun sayesinde bireyler kendi dış dünyalarını ve benliklerini anlayabilmek için gelişkin bir düşünce düzeyine çıkabilecektir (Mills, 2000: 14-15). 

Basit bir ifadeyle, sosyolojik imgelem bireylerin kişisel yaşamlarındaki sorunlarla toplumsal düzeydeki sorunlar arasındaki ilişkiyi görebilecek bir bakış açısına veya yeteneğe sahip olmaları olarak tanımlanabilir. Mills için “Toplumbilimsel düşünce yeteneğinin varlığını gösteren en önemli belirtken, karşılaşılan sorunları bireyin dar yaşam ortamının sorunları olarak gören anlayış ile bu sorunları toplumsal yapının kamusal sorunları olarak ele alan anlayış arasındaki farklılıktır” (Mills, 2000: 20).

Bu bağlamda Mills kişisel sorun ve toplumsal sorun ayrımına değinmektedir. Kişisel sorunlar bireyin kendi karakteri ve diğer insanlarla olan ilişkiler sonucu ortaya çıkar ve bireyin dar toplumsal hayatı ile sınırlıdır. Bu bakımdan bu sorunların çözülmesi bireyin kendi biyografik hayatı kapsamında kendi yakın toplumsal hayatı, irade ve faaliyetleri ile mümkün olacaktır. Toplumsal sorunlar ise bireyin içsel sorunlarını aşan, belirli bir toplumun kurumlarını oluşturan örgütlenmeyle, birbiriyle iç içe geçmiş toplumsal ve tarihsel yaşamın geniş alanlı yapısı ile ilgilidir. Bu sorunlar ortaya çıktığında kamunun önem verdiği değerler tehlike veya tehdit altındadır. Örneğin, birden çok kişinin işsiz olduğu bir toplumda işsizlik sorununun kişisel değil toplumsal bir sorun olduğunu, bu nedenle çözümü için de kişisel olanak ve beceriler üzerinde durmanın yeterli olmayacağını sosyolojik imgelemle biliriz (Mills, 2000: 20-21).

Mills’e göre birey ve toplumun birlikte ele alınarak böylelikle bireyin hayatı ve toplumun tarihi tam olarak kavranabilecektir. İnsan ve toplumu birlikte değerlendiren bir tutum çağdaş araştırma ve incelemelerin hepsinde mevcuttur (Mills, 2000: 12, 17).

Poloma (2012: 292) 1950’lerde sosyolojik imgelem çağrısında bulunan Mills için bu çağrının özünde makroskobik ve moleküler adını verdiği iki “araştırma yolu”nun bir harmanı olduğunu vurgular. Mills makroskobik ve moleküler adını verdiği bu iki araştırma yolunu daha önce 1953 yılında yayımlanan “Günümüz Sosyal Biliminde İki Araştırma Üslubu” (Two Styles of Research in Current Social Study) adlı bir makalesinde tanımlar. “Makroskobik, ‘total toplumsal yapılarla, karşılaştırmalı bir yoldan uğraşır...Küçük ölçekli (small scale) problemler ve doğrulamada (verification) kullanılan istatiksel modeller ise’ moleküleri karakterize eder.” (Mills, 1953: 267’den akt. Poloma, 2012: 292). Mills’e göre toplumsal sorunlara yönelik makroskobik çözümler daha az özenli ve kesinliği daha az olan, yani daha az moleküler olan bir bilgiye dayanır (Poloma, 2012: 292). Moleküler olan da mikro bilgiler toplamaya dayanır. Bu nedenle Mills bu iki araştırma yolunun her birinin eksikliğinden kaynaklanan sorunlara çözüm olarak iki düzey arasında mekik dokuma olarak tanımlanabilen ve makroskobik düzeyde çalışan araştırmacıya moleküler düzeyde yeterince kanıtlayıcı veri toplayabilme olanağı sağlayan bir yöntem önerir (Poloma, 2012: 292-93). Ritzer (2012: 489) belirtiği üzere Mills, geniş kamusal konuların spesifik özel sıkıntılarla bağlantısını kuran bir sosyoloji istemektedir.

Mills’e göre irrasyonel olan insan davranışının, irrasyonel olduğunu göstermek sosyolojinin bir görevidir. Böylelikle kadın ve erkek tüm insanlar dürtülere, politik sloganlara ve statü sembollerine irrasyonel tepki vermeye daha az eğilimli olacaktır (Poloma, 2012: 298)

Tüm bunları değerlendirdiğimizde Mills’in yaşadığı dönemde gözde olan Amerikan sosyoloji anlayışını eleştirdiğini görmekteyiz. Aşağıda inceleyeceğimiz “İktidar Seçkinleri” eseriyle Mills’in yazdıklarının pratik hayata daha yakın olduğunu görmekteyiz. Bu bakımdan Mills, Parsons’ın büyük kuramını soyutluğu ve kavram genişliği nedeniyle eleştirmektedir. Mills radikal bir sosyologdur ve döneminin sosyologlarının aksine toplumdaki çatışmacı yapıya odaklanmaktadır. Marxçı geleneğin yok olduğu bir dönemde yapmış olduğu toplumsal çözümleme ile bu geleneğe canlılık sağlamıştır.

Toplum Görüşü

Bir çatışma kuramcısı olan Mills, çatışma kuramının eleştirel kolundadır. Eleştirel çatışma kuramcıları, toplumu ve özellikle egemen sınıfı, güç seçkinlerini veya kurum adını verdikleri oluşumu eleştirmek için toplumsal bilimi kullanmaktadır. Eleştirilerin esas noktası, toplumda servet, mevki ve gücün dağılımıdır. Bu tür kuramcılar genellikle toplumu oldukça belirgin bir şekilde güçlü ve ayrıcalıklı bir topluluk ile sömürülen ya da amaca göre kullanılan bir kitleye bölünmüş olarak görürler. Nesnelliğin hemen hemen imkansız olduğuna, toplumsal bilimin yazarın ait olduğu toplumun algıları ve görüşleri ile birbirinden ayrılamayacak şekilde iç içe olduğuna inanırlar (Wallace ve Wolf, 2013: 121-22). Mills’in çalışmaları, çıkar çatışmalarının hayatın toplumsal gerçeklerinden biri olduğunu göstermektedir. Mills toplumsal yaşamın sürekli bir güç mücadelesinden ibaret olduğunu belirtir. Bu mücadele bazen fiziki güç bazen de sembolik anlamda siyasal güç olabilmektedir. Mills zor kullanma anlamındaki güçten ziyade gücün daha çok karar verme ve yapısıyla ilgilenmiştir (Poloma, 2012: 292, 297).

İktidar Seçkinleri

Mills İktidar Seçkinleri isimli eserinde Amerikan toplum yapısının güçlü bir eleştirisini yapmaktadır. İktidar seçkinleri, ekonomik, siyasal ve askeri alandan gelen şirket yöneticileri, politikacılar ve ordu görevlilerinden oluşan azınlık bir topluluktur. İş dünyasında şirket yöneticileri, iş adamları, siyasetten politikacılar ve ordudan amirallerle generaller bir topluluk oluşturmaktadır. Bu topluluk topluma etki edecek tüm kararlar olmasa da büyük ve önemli kararları almaktadır. Her üç kurum kendi içinde bir hiyerarşiye sahip olup ortak çıkar temelinde buluşmaktadır. Hatta günümüzde aralarında açık bir işbirliği olduğu görülmektedir. Ayrıca kurumlar arası geçiş mümkündür. Yani ordu görevlisi bir general askeri hiyerarşi içindeki görevini bırakarak bir politikacı olabilmekte, iş dünyasındaki bir şirket yöneticisi kongreye girebilmektedir. Mills’in iktidar seçkinleri temelinde çözümlediği Amerikan toplum yapısı, bugün itibariyle gerçek bir demokrasi olmaktan çıkmıştır. Sadece şekilsel bir demokrasi vardır. Mills iktidar seçkinlerinin her zaman olmasa da çoğu durumda kendi çıkarları doğrultusunda karar aldıklarını ifade etmektedir.

Mills’in bu çözümlemesindeki önemli bir nokta iktidar seçkinleri adını verdiği bu azınlığı kişiler üzerinden ele almayışı, üç kurumun (ordu-iş dünyası-siyaset) kendi hiyerarşik yapıları temelinde kurumlar ile güç arası ilişkiyi temel almasıdır. Mills kişilerden ziyade bu kurumların önemine vurgu yapar (Slattery, 2012: 255).

Mills’e göre sıradan insanlar günlük yaşamlarının dışına çıkacak güçte değildir. Komşuluk, aile ve iş hayatı gibi gündelik ilişkileri sıradan insanlar biçimlendirmemektedir. Haber edinme ve bilgi kaynakları ile güç olanakları gitgide daha az insanın elinde toplanmakta olup, büyük değişim ve kararlar bu insanlar tarafından alınmaktadır. Bu insanlar sıradan insanların günlük yaşamlarını etkileyecek, onları iş sahibi yapacak veya işsiz bırakacak kararları alabilmektedir. Amerikan toplumunda bugün iktidar ve egemenlik gerçekte ekonomik, siyasal ve askeri alanlarda yığımlanmış bulunmaktadır.  Diğer alanlardaki kurumlar ya bu üç kuruma bağımlı hale gelmiş ya da etkinliğini yitirmiştir. Aile, üniversite ve kilise gibi kurumlar günümüzde kendi başlarına bağımsız birer iktidar merkezi olmaktan çıkmış, tersine bu üç büyük kurum tarafından biçimlendirilmeye başlanmıştır. Ayrıca iktidar seçkinlerinin kaynağı olan üç kurum dışındaki kurumlar seçkinlerin kendi amaçlarına erişmekte birer araç olarak kullanılmaktadır. İktidar seçkinlerinin altında ise kongrede ve çeşitli baskı gruplarında yer alan orta derece güç sahibi politikacılar ile kasaba ve kentlerdeki köklü veya yeni yetme üst sınıflar yer almaktadır (Mills, 1974: 7-11).

Orduda alınacak bir karar ekonomi ve siyasi alanı, siyasette alınacak kararlar ise ekonomik faaliyetleri ve askeri programları etkilemektedir. Bu nedenle siyaset ve ekonominin ayrı ayrı organlar olduğu dönemler geride kalmış her üç kurum iç içe girmiştir. Üç kurum arasında sayılamayacak kadar bağlantı kurulmuş ve adeta bu üçlü birbirine kenetlenmiştir. Her kurumun yetkilileri kurum içinde alınan kararların diğerlerini etkileyeceğini bildiğinden kararlar ortak alınmakta veya alınmamaktadır. Ancak her zaman bu ortaklık mümkün olmadığı için her kurum kendisinin diğer iki kurum tarafından denetlendiğini göz önünde bulundurmakta bu ise ekonomik, siyasi ve askeri yapıyı birbirine kenetlemektedir (Mills, 1974: 13-14).

Seçkinlerin üst mevkilerde bulunduğu bu kurumlar servet, güç ve prestij elde etmek için bir üs niteliğindedir. İktidar ve güç kişinin kendi öz varlığına bağlı değildir. Servet ve prestij (ün) zenginlerin kendi kişiliklerinin bir ürünü değildir. Ünlü biri olabilme, zengin veya iktidar sahibi biri olabilmek toplumun başat kurumlarında ve iyi yerlerde konumlanmayı gerektirmektedir. Çünkü kişinin bu tür değerleri elde edebilmesi büyük ölçüde kişinin kurumsal mevkilerde bulunup bulunmamasına bağlıdır (Mills, 1974: 17).

Mills burada insanlık tarihinin her döneminde ve her ulusta yaratıcı bir azınlığın, egemen bir sınıfın ya da sınırsız bir iktidara sahip seçkinler topluluğunun her tarihsel olaya biçim verdiğini söylememektedir. İktidar seçkinleri en önemli kararları almaktadır. Bu durum onların her zaman tarihi yaratan kimseler olmasını da olmamasını da gerektirmez. Dolayısıyla tarihin iktidar seçkinleri tarafından oluşturulduğu şeklinde bir düşünce Mills’in iktidar seçkinleri ile anlatmak istedikleriyle örtüşmemektedir. Mills toplumda iktidar seçkinleri olduğunu ifadeyle, toplumdaki karar alma sürecinin sadece çok dar bir çerçeve içinde işletildiğini dile getirmemektedir. Bazı kritik anlarda alınan kararlar küçük birtakım çevrelere düşmekte bu çevrelerde gereken kararları almakta veya almamaktadır. Karar alınsa da alınmasa da iktidar seçkinlerini bu çevreler meydana getirmektedir. Örneğin Japonya’ya atom bombasının atılması gibi bir karar bu çevrelerce alınmıştır. Burada belirtilmek istenen günümüz itibariyle büyük kararların alındığı bir dönem içinde olduğumuz ve bu kararlarında merkezileşmiş bir iktidarca alındığıdır (Mills, 1974: 30-33).

Mills’e göre her insan içinde barındırdığı umutları ülkü edinir. Fakat bu ülkülere erişmeyi sağlayacak olan araç ve olanaklar toplumda bazı kimselerin denetimi altındadır. Bu bakımdan, Mills iktidar araç ve olanaklarının bu araç ve olanakları komuta etme durumunda olan bir seçkinler topluluğu için başlı başına bir amaç niteliği kazandığını belirterek iktidar seçkinlerini iktidar araç ve olanakları açısından tanımlamakta ve bu kimselerin komuta mevkilerinde bulunduklarını vurgulamaktadır. İktidar araç ve olanaklarının çok büyük hacimlere ulaşmasının ve çok büyük ölçüde merkezileşmiş bulunmasının anlamı, günümüzde çok küçük gruplarca alınan kararların çok önemli sonuçlara yol açabilmelerinde ifadesini bulmaktadır. Bu bağlamda, tarih iktidar seçkinlerinin tarihin oluşumunu belirlemeyeceklerine dair bir şey göstermemektedir. Kuşkusuz bu tür insanların da iradeleri sınırlıdır.  Fakat hiçbir zaman bugünkü kadar her şey seçkinlerin iradesine bağlı olmamış, iktidar araç ve olanakları bugünkü kadar büyük olmamıştır (Mills, 1974: 36-38).

Bu eksende, Mills bugünün kendine özgü koşulları ve tarihsel yapısı içinde iktidar seçkinleri adını verdiği azınlığın Amerikan toplumunda oluştuğunu, bu azınlığın toplumu ve insanlığı etkileyecek büyük kararları aldığını belirtmektedir. Ayrıca iktidar seçkinlerinin ellerindeki iktidar araç ve olanakları tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar merkezileşmiş ve büyümüş bulunmaktadır. Tüm bunların sonucu olarak iktidarın halk egemenliğine dayandığını söylemek geçerli bir ifade olmayacaktır. İktidar seçkinlerini oluşturan askeri, ekonomik ve siyasi yapı ortak çıkarlar etrafında birleşmiş durumdadır.

İktidar seçkinleri Amerikan toplumunda bugünkü durumlarına gelene kadar tarihsel süreç içinde dört aşamadan geçmiştir. Birinci aşama olan bağımsızlığın kazanıldığı devrim sonrası dönemde, askeri ekonomik ve siyasi kurumlar birbirine denk durumdadır. Bununla beraber siyasal kurumlar son derece merkezi bir yapıya sahiptir ve siyasi kararlar büyük önem taşımaktadır. 19. yüzyılın başlarından itibaren girilen ikinci dönemde ise iktidar seçkinleri her biri çok gevşek bir dokuya sahip çok sayıda toplumsal zümrenin en üst düzeyinde yer alan kimselerden oluşmaktadır. Bunlar sayıca çok olup aralarında ilişkiler sıkı değildir. Ekonomik düzen siyasal iktidardan daha önemlidir. Üçüncü dönemde ise toplumsal hayatta inisiyatif hükümetten şirketlerin eline geçmiştir. I. Dünya Savaşına kadar ekonomik iktidar çevreleri devleti ele geçirme çabalarını devam ettirmiştir. Dolayısıyla bu dönemde şirketleşen ekonomik iktidar çevreleri diğer iktidar çevrelerinden daha üstün bir yerde görünmektedir. İkinci dönemde olduğu gibi bu dönemde de askeri kesim siyasal iktidar karşısında ast ve bağımlı haldedir. Siyasal iktidar ise ekonomik iktidar karşısında benzer durumdadır. Askeri iktidar henüz Amerika tarihini belirleyecek güçte değildir. Bu dönemde hem federal devlet hem de eyaletlerde siyasi mekanizmalar dağınık, güçsüz, örgütlenmemiş ve birlikten yoksundur. Bu nedenle devlet ekonomik iktidar çevrelerini düzenleyecek güce sahip değildir. Şirketleşmeler sonucu ekonomik iktidar çevreleri siyasi parti, senatör ve yargıçları satın almaktadır. Dördüncü dönemde ise hem siyaset hem de ekonomik alanlarda yeni iktidar çevreleri yaratılarak üçüncü dönemdeki ekonomik iktidar dengelenmek istenmiştir. Bu dönemde hiçbir iktidar çevresi belirli bir süreyle devleti tek taraflı olarak kendi çıkarları için bir araç olarak kullanabilecek durumda değildir. İş dünyasının iktidarı yok edilememiş ancak karşıt ve yeni güç çevreleri ile denge kurulmuştur (Mills, 1974: 374-380).

II. Dünya Savaşı ertesinde hızlı toplumsal değişmeler yaşanmış ve iktidar seçkinleri de bu bağlamda yeniden biçimlenmiştir. İktidar seçkinleri artık beşinci dönemine girmiş bulunmaktadır. İktidar seçkinleri yeni biçimlerini şu şekilde almıştır (Mills, 1974: 382-84):

  • İktidar seçkinlerindeki yapısal değişiklik siyasi alanda başlamıştır. Üst düzey karar alan organlarla alt ve orta seviyedeki iktidar düzeyleri arası bağlantıyı sağlayan siyasi partiler etkinliğini yitirmiştir. Gerçek politika gözden düşmüş olup Amerika’da artık biçimsel anlamda bir siyasi demokrasi vardır. Beşinci dönemde ekonomik iktidar ile siyasi iktidar arası ilişkiler hem derinleşmiş hem de artık eskiye göre çok daha gözle görülür, açık bir hal almıştır. Ekonomik iktidar çevreleri ile siyasi iktidar çevrelerini ayrı tutmak neredeyse mümkün değildir. Özellikle yürütme organı ile iş dünyası iç içedir. Şirket yöneticilerinin siyaset hayatında yer edinmelerinden dolayı kongre gibi organlardaki politikacılar ikinci plana düşmüştür.
  • Askeri iktidar, siyasal iktidar karşısında üstünlük sağlayacak duruma gelmiştir. Askeri yapı siyasi bir yapı haline gelmiştir. Bu durumun oluşmasında dış dünyadan gelen ve devamlılık gösteren askeri tehditler etkili olmuştur. Artık hem ekonomik hem de siyasal her karar ve eylem öncesi yurt içi ve dışındaki durumların askeri değerlendirmesi yapılmakta ve kararlar ile eylemlerin bu değerlendirmeyle uyumlu olması sağlanmaktadır. Beşinci dönemde iktidar seçkinlerinin en önemli bölümünü askeri iktidar seçkinleri oluşturmaktadır. Çünkü 1940’lardan sonra seçkinler dikkatlerini ülke içi sorunlar yerine uluslararası ve savaş sorunlarına yöneltmiştir.
  • İktidar seçkinlerindeki en önemli yapısal değişim ekonomik düzende meydana gelmiştir. Amerikan toplumunda ekonomi özel sektöre dayanan savaş ekonomisi halini almıştır. Bu bakımdan Amerikan kapitalizmi askeri kapitalizm şeklini almış ve büyük şirketlerin önde gelen yöneticileri general ve amirallerle aralarındaki ilişkilere göre ülke kararlarını almaya başlamıştır. Askeri üst çevrelerle şirketler dünyası arasında artık bir çıkar birliği mevcuttur ve bu birlik askeri iktidar ve ekonomik iktidarı ön plana çıkarırken politikacıları ast durumuna indirgemektedir. Mills masa başında savaş planları yapanların artık askerlerle sivil politikacılar değil askerle iş adamları olduğunu belirtmektedir.

Bu bağlamda, II. Dünya Savaşı sonrası iktidar seçkinlerinin içinde bulunduğu beşinci dönemde siyasal sistemin zayıfladığını, politikacıların güçsüzleştiğini, demokrasinin biçimsel bir hal aldığını bunlarla beraber özel şirketlere dayanan askeri bir kapitalizmin mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir toplum yapısı içinde önemli kararlar üretim araçlarını elinde bulunduranlar ile askeri güce sahip kişilerce alınmaktadır.

Askeri, ekonomik ve siyasal iktidar seçkinleri arasında elindeki güçten en çok yararlananlar askerler olmaktadır. Askeri iktidardan sonra devletin karar alma organlarına sızan ekonomik iktidar gelmektedir. Bu sayede ekonomik iktidar çevreleri kendi çıkarları doğrultusunda siyasi kararların alınmasını sağlamaktadır. Bu durumda en zayıf iktidar seçkinlerinin siyasi çevredekiler olduğu görülmektedir. Ortaya çıkan siyasi iktidar boşluğunu ise ekonomik iktidar çevrelerinden gelen iş adamları, şirket yöneticileri ve askeri yetkililer doldurmaktadır. Askeri ve ekonomik iktidar seçkinleri ortak çıkarları etrafında Amerika’yı yönetmektedir. 

Askeri, siyasi ve ekonomik iktidar seçkinleri hemen hemen tüm kararlarda ortak hareket etmektedir. Bu üçlüden hangisinin ne tür kararlarda inisiyatifi ele alacağı günün şartlarına göre belirlenmektedir. Bugün itibariyle temel sorunlar savaş ve uluslararası ilişkiler temelinde olduğundan askeri iktidar diğer ikisine göre daha etkindir. Ancak üçlünün birlikte hareket etmesi demek her zaman görüş birliği içinde oldukları anlamına gelmemelidir. Kurumlar arası gerginlik mevcuttur fakat ortak çıkarların kesiştiği alanlarda ve bazı büyük olaylarda birbirleriyle birleşebilmektedirler (Mills, 1974: 384-386). Mills burada ayrıca şunu da vurgulamak istemektedir: ne Marxistlerin dediği gibi iktidar sadece ekonomik güce sahip çevrelerin elinde ne de liberallerin belirttiği gibi iktidar sisteminin en üstünde siyaset adamları vardır. Bugünkü biçimiyle iktidar seçkinleri askeri, ekonomik ve siyasal iktidar çevrelerinin aralarında çoğu zaman güçlükle oluşturabildikleri bir birliktir (Mills, 1974: 386-387).

Mills, iktidar seçkinlerinin sadece kurumsal hiyerarşiler arasından bir birleşmeyle ortaya çıkan bir topluluk görünümüyle sınırlı olmadığını, bu kurumsal hiyerarşilerde yer alan kişilerin birbirleriyle olan benzerliklerini ve ilişkilerini de ifade eden bir kavram olduğunu belirtmektedir. İktidar seçkinleri arasındaki birliğin anlaşılması için onların toplumsal ve psikolojik temellerinin bilinmesi gerekmektedir. Bu nedenle Mills onların meslek ve yaşayış biçimleri üzerinde durmaktadır. Mills iktidar seçkinleriyle irsiyet ve asalete dayanan bir siyasal yönetici sınıf anlatmamaktadır. Az sayıda büyük ailelerin oluşturduğu dar bir çevreden çıkan insanların çeşitli üst mevkilere gelmesiyle oluşan bir topluluk da anlaşılmamalıdır. İktidar seçkinlerinde görülen bazı özellikleri şöyle sıralayabiliriz: gelir yönünden toplumsal piramidin en üstünden olmaları, kentsel bölgelerde yetişmiş olmaları, çoğunluğunun Protestan olması, Amerika’nın doğu bölgelerinden çıkmaları ve eğitim olarak Ivy League okullarından mezun olmaları (Mills, 1974: 388-390).

Mills, iktidar seçkinlerinin psikolojik ve toplumsal özelliklerinin oluşumunda sadece toplumsal kökenin, mesleğin, eğitimin ve doğup büyüdükleri yerin rol almadığını ifade etmektedir. Bu kimseler çok değişik çevrelerden alınmış ve farklı kurumlarda eğitilmiş olsalar bile birbirleriyle ortak yönleri bulunan homojen bir topluluk meydana getirirlerdi. İktidar seçkinleri arasında yer alan kimselerin birbirlerine benzemeleri ve homojen bir topluluk meydana getirmelerinde ortak toplumsal köken veya mesleki çevreler değil, seçkinler grubunun kendi arasına girecek kimseler üzerinde kural ve ilkeler uygulaması, seçkinler grubuna kimlerin gireceğine eskiden beri seçkinler grubunda yer almış kimselerin karar vermesi rol oynamaktadır (Mills, 1974: 391).

İktidar seçkinleri içindeki her üç kesim alacağı kararlarda diğer iki kesimin hesaba katılmasına dikkat etmekte ve ona göre davranmaktadır. Her üç kesimde yer alan seçkinler kendilerine öbür kesimlerdeki seçkinlerin vereceği değerin, göstereceği itibarın büyük önem taşıdığına inanarak alacakları kararların diğerlerince nasıl değerlendirileceği düşünmeden hareket etmemektedir. Dolayısıyla bu üç kesim her ne kadar aristokraside görülen ortak ideal ve standartlar olmasa da birbirlerine karşı sorumluluk taşıdıklarına inanacak seviyededir (Mills, 1974: 394).

İktidar seçkinlerinin aynı psikolojik özelliklere sahip olabilmeleri, birbirleriyle kolaylıkla anlaşabilmeleri, çıkar ortaklığından, toplumsal köken ortaklığından ve mesleki benzerliklerdendir. Bu ise psikolojik yönden bir sınıf bilinci oluşturmaktadır. Sınıf bilinci, bir sınıfın üyesi olan kişilerin kendi kişilikleri açısından önem verdikleri, değerli saydıkları kişilerce kabul edilen ve değerli bulunan şeylerin ve kişilerin dışında kalanları kendilerinden saymamaları ve aralarına almamaları demektir (Mills, 1974: 395).

Toplumsal benzerlik ve psikolojik yakınlıklarına karşın iktidar seçkinleri belli koşullara ve sürekli üyeliğe dayanan bir kulüp topluluğu değildir. Seçkinlerin birbirlerini kişisel olarak tanımaları aralarında siyasi birliğin olduğu anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla iktidar seçkinleriyle kişisel yakınlık ve dostluk anlamında bir birliktelikten söz edilmemektedir (Mills, 1974: 400).

Her üç iktidar yapısında da diğerlerinden gelen ve diğerlerine geçen seçkinler görülebilmektedir. Bunda yöneticilik yeteneğinin bir hiyerarşiden diğerine aktarılabilir bir şey olduğu varsayımına dayanılmış gerçekte ise üç hiyerarşinin üst mevkilerinde bulunan seçkinler bu yolla başkalarına yakınlarında ve aralarında yer vermemek buraları kapalı tutmak istemişlerdir (Mills, 1974: 400).

Mill’in iktidar seçkinlerinin Amerikan toplumunda gerçek yönetimi elinde bulundurduğunu ifade etmesi, onların II. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan, devleti gizlice ve haince ele geçirip bunun için örgütlenerek kendi aralarında daha güçlenmek için bir araya gelen bir topluluk olduğu anlamına gelmemektedir. İktidar seçkinleri bütünüyle açık, gözle görülür, gizli tarafı olmayan bir topluluk olmadığı doğru olmakla beraber yaptıkları her iş kamuya duyurulmasa da öğrenilmeyecek, anlaşılmayacak gizli-saklı tarafları yoktur. Seçkinlerin aldığı birçok karar kamudan gizli tutuluyorsa da bu onların bir yeraltı örgütü olduğu anlamına gelmemektedir (Mills, 1974: 410).

Özetle, Mills Amerikan toplumunu iktidar temelinde çözümlerken, özel sektöre dayanan bir ekonomi ekseninde askeri bir kapitalizmin olduğu, askeri iktidarın siyasi ve ekonomik iktidardan daha üstün bir konuma geldiğini dile getirmektedir. Askeri, ekonomik ve siyasi iktidar üçlüsü ortak çıkarlar etrafında büyük kararlar almaktadır. Bu üçlü birbirleriyle sıkı ilişkiler içinde olup kenetlenmiş vaziyettedir. Her üç kurumun hiyerarşik yapısı içinde yer alan ve üst mevkilerde bulunan seçkinler kurumlar arası geçiş yapabilmektedir. Bu bakımdan bir generalin sonraki yıllarda Amerikan siyasetinde yer aldığını görmek gayet doğaldır. Seçkinler toplumsal ve psikolojik yönden birbirlerine benzemektedir. Bu üç hiyerarşik kurum hem merkezileşmiş hem de etkinlik alanı bakımından günümüzde daha önce olmadığı kadar genişlemiş bulunmaktadır.

Beyaz Yakalılar

Mills, işletmeci, maaşlı çalışan, serbest meslek sahibi ve büro çalışanlarından oluşan orta sınıf için 20. yüzyıldaki rutinleri gerçekleştiren aktörler olarak bahseder ve onların işverenle ücretli çalışan arası beklenmedik bir şekilde bir tampon gibi ortaya çıktığını kabul eder. Beyaz yakalılar Mills’e göre kendi güçlerini yitirmekte hem emeklerine hem de kendilerine yabancılaşmaktadır. Mills’in buradaki yabancılaşma vurgusu Marx’ın yabancılaşma kuramını temel almaktadır (Poloma, 2012: 298).

Mills, geçmişte işçilerin maddi zorluklarının yerini, bugün işçilerin yaptıkları işe karşı yabancılaşmalarından kaynaklanan psikolojik sorunlar aldığını ifade eder. Beyaz yakalı işçiler kitle kültürü tarafından biçimlendirilmektedir. İş hacminin büyük olduğu toplumsal yapıda sayıları gittikçe artan beyaz yakalılar bir şeyleri imal ederek değil başkasının yaptığı bir şeyi bir diğeri için kâra çevirmeye yardım etmekle yaşarlar. Bu bakımdan giderek daha az insan kendi ürettiği ürüne sahip olabilmekte ve kendi iş yaşamını denetleyebilmektedir. Mills’in bu noktada Marx’tan farkı işin mutlaka insanın kendini ifade etme aracı olduğuna inanmamasıdır. Ancak insanları hem iş sürecine hem de ürüne karşı yabancılaştırdığı için modern kapitalizmi eleştirmektedir. İşe karşı yabancılaşma insanları çılgınca eğlenceye sürüklemektedir ancak eğlence hiçbir gerçek tatmin sağlamaz, sadece sentetik heyecan üretir (Wallace ve Wolf, 2013: 159-161).

Mills, sanayileşmenin toplumsal rasyonalizasyonda artışa neden olduğunu belirterek bu durumun etkilerinin daha çok negatif yönde olduğunu ifade etmektedir. Artan rasyonalizasyon sonucu bireysel düzeyde özgürlükte bir düşüş ve yabancılaşmada bir yükselme görülmektedir. Bu durum orta sınıfı, kısmen, kendinden ve işten huzursuz olmaya, yabancılaşmaya mahkum etmiştir (Kinloch, 2014: 226).

Mills orta sınıfın yaşamı itibariyle herhangi bir güç sahibi olmama sorununa dikkat çekmektedir. Orta sınıf işçilerinin ve serbest meslek sahibi kişilerin genelde kendi yaşamlarını kontrol edecek bir kişisel güçten ve ulusu şekillendirecek bir politik güçten yoksun olduklarını vurgulamaktadır (Poloma, 2012: 300).

Toplum Tipolojisi  

        

Toplum Tipi

Kapitalist Olmayan Toplum

Kapitalist Toplum

Ekonomi

Sanayileşmemiş

Sanayileşmiş

Organizasyon

Düşük rasyonalizasyon

Yüksek rasyonalizasyon

Merkezileşme

Düşük düzeyde

Yüksek düzeyde

Seçkincilik

Düşük düzeyde

Yüksek düzeyde

Mesleki yapı

Girişimcilik

Bağımlı işçiler

Özgürlük

Yüksek düzeyde

Düşük düzeyde

Yabancılaşma

Düşük düzeyde

Yüksek düzeyde

(Kinloch, 2014: 228)

Mills’e göre rasyonalizasyonun önemli bir etkisi merkezileşmenin artması ve sonuçta seçkinciliktir. Artan rasyonalitenin sonucu kurumsal merkezileşmiş ileri düzey ve seçkin denetimi, yani kurumsallaşmış egemenliktir. Mills’in yukarıdaki tipolojisi Marx, Weber, Tönnies, Durkheim ve Spencer’ın görüşlerini andırmaktadır (Kinloch, 2014: 226-227).

Yöntem

Mills “klasik zanaatkarlık” yönteminin uygulamasını yapmıştır. Bu üst düzey bir tarihi farkındalık, esneklik, kavram netliği, eşzamanlı olarak tümdengelim ve tümevarım, bir teori ve araştırma sentezi, sosyal yapıları karşılaştıracak bir anlama yetisi, toplumsal karakterin bir yansıması olarak bireysel deneyim üzerine odaklanmayı gerektirmektedir. Kısacası bu yöntem tarih ve biyografiyi kavrayan ve bunların ikisi ile toplum arasında ilişki kuran bir duyuşsal, esnek ve yaratıcı gayretten oluşmaktadır. Zaman, ampirik sınır veya analiz düzeyi ile sınırlı değildir (Kinloch, 2014: 227).

Mills hem İktidar Seçkinleri hem de Beyaz Yakalılar için gazete yorumları, biyografiler ve dergi haberleri de dahil, tarihsel yorumlar ve bibliyografik kaynaklardan veri toplamıştır. Mills’in bu çabası toplumsal meselelerin incelenmesinde kuram ve verinin bir araya getirilmesi yolunda bir girişim olarak görülmektedir (Poloma, 2012: 300). 

Eleştiriler

Mills’in beyaz yakalı işçiler üzerine yaptığı çalışma “orta sınıfın içinde bulunduğu durumu acımasızca ve hiçbir kurtuluş ihtimali bırakmaksızın lanetlediği” gerekçesiyle eleştirilmektedir (Riesman, 1951’den akt. Poloma, 2012: 300). Ayrıca Mills’in eski ve sınırlayıcı cemaatlerin yıkılması sonucu özgürlüğü görmezden geldiği iddia edilerek eleştirilmektedir (Wallace ve Wolf, 2013: 160).

Mills’in iktidar seçkinleri adıyla ortaya attığı azınlığın Amerikan toplumunda yer almadığına dair birçok eleştiri gelmiştir. Bu eleştiricilere göre Mills sadece Amerikan toplumunun tepesindeki bir seçkinler grubunun varlığını ortaya koymuş, onların halkı güdümleme potansiyeline sahip olduklarını göstermiş fakat Amerikan halkına karşı işbirliği yaptıklarına ve tam olarak idareyi ele geçirdiklerine dair hiçbir kanıt sunamamıştır (Slattery, 2012: 257-258). 

Amerika’da bazı plüralistlerce daha sonra yapılan araştırmalar (Robert Dahl-1961, Arnold Rose-1967) yerel ve ulusal düzeyde yapılan karar alma süreci analizlerinde, güç yapısının merkezileşmeyip aksine parçalandığını, çeşitlilik ve rekabet içerdiğini ortaya koymuştur. Son yapılan araştırmalar Amerikan halkının alınan kararlarda sınırlı düzeyde etkili olduğunu gösterse de seçkinler iktidarı ne Mills’in resmettiği kadar uyumlu ne de plüralistlerin inandığı gibi rekabet halindedir (Slattery, 2012: 258).

Kaynaklar

Poloma, M. M. (2012). Çağdaş Sosyoloji Kuramları. (Çev. Hayriye Erbaş). (Beşinci Baskı). Ankara: Palme Yayıncılık. (Eserin orijinali 1982’de yayımlandı)

Wallace, R. A. ve Wolf, A. (2013). Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi. (Çev. Leyle Elburuz, M. Rami Ayas). (Beşinci Baskı). Ankara: Doğubatı Yayınları

Ritzer, G. (2012). Modern Sosyoloji Kuramları. (Çev. Himmet Hülür). Ankara: De Ki Basım Yayın. (Eserin orijinali 2000’de yayımlandı)

Slattery, M. (2012). Sosyolojide Temel Fikirler. (Çev. Özlem Balkız, Gülhan Demiriz, Hacer Harlak, Cevdet Özdemir, Şebnem Özkan). (Beşinci Baskı). Ankara: Sentez Yayıncılık. (Eserin orijinali 1991’de yayımlandı)

Mills, C. W. (1974). İktidar Seçkinleri. (Çev. Ünsal Oskay). (Birinci Baskı). Ankara: Bilgi Yayınevi. (Eserin orijinali 1956’da yayımlandı).

Mills, C. W. (2000). Toplumbilimsel Düşün. (Çev. Ünsal Oskay). (Birinci Baskı). Ankara: Der Yayınları. (Eserin orijinali 1959’da yayımlandı)

Kinloch, G. C. (2014). Sosyolojik Teori: Gelişmesi ve Belli Başlı Paradigmalar. (Çev. Tülin Günşen İçli ve Dursun Ayan). (Birinci Baskı). Ankara: Birleşik Kitabevi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder