30 Ekim 2014 Perşembe

Niklas Luhmann - Sosyolojik Yaklaşımı

Kısa Yaşam Öyküsü ve Eserleri

Niklas Luhmann 1927’de Almanya’da doğdu. II. Dünya Savaşında askere alınmış, iki yıl savaştıktan sonra 1945 yılında 17 yaşındayken esir düşmüştür. Savaştan sonra hukuk eğitimi aldı. 1960-61’de Harvard Üniversitesi’nde Talcott Parsons’la ve onun yapısal fonksiyonel sistem teorisi ile tanıştı. 1962’den 1965’e kadar Speyer Alman Yönetim Bilimleri Yüksek Okulu’nda seminerler verdikten sonra 1965-68 arasında Dortmund Münster Üniversitesi Sosyal Araştırma Kürsüsünde Bölüm Başkanı olarak görev yaptı. 1965-66 yıllarında yine aynı üniversitede Sosyoloji Bölümünde bulundu. Luhmann daha sonra 1968’den 1993’e kadar Bielefeld Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olarak çalıştı. 1998 yılında yine Bilefeld’de kanserden öldü.

Luhmann’ın Genel Sistem Kuramı

Luhmann büyük ölçekli sosyolojik çözümlemeler bağlamında bir sistem kuramı geliştirmiştir. Böyle bir kuram ile sadece belli düzeylerde açıklamalar değil, evrensel olarak toplumsal sisteme dair açıklamalar getirilir. Parsons’ın kuramına benzer şekilde topyekûn her şeyin açıklanmasına yönelik bir kuramdır. Esasen Luhmann, Parsons’ın kuramına getirilen eleştirileri de dikkate alarak kuramını geliştirmiştir.

Bu doğrultuda, Luhmann’ın sistemden neyi kastettiği sistem-çevre ayrımıyla anlaşılabilir. Temel anlamda sistem ve çevre arasındaki fark bir karmaşıklık farkıdır. Sistemler çevrelerinden daha az karmaşıktır. Çevresi kadar karmaşık olmayan sistemler kendi içlerinde alt sistemler geliştirir ve çevreleriyle olan ilişkilerde alt sistemler aracılığıyla geliştirdikleri ilişkilerden yararlanırlar (Ritzer, 2012).

Sistem kavramının kökenine indiğimizde bir hayvan fizyoloğu olan Ludwig von Bertalanffy’nin sistem için “bir bütünün unsurları arasındaki karşılıklı ilişkinin toplamı” şeklinde yaptığı tanım karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla burada bir sistemden söz edebilmek için bütünlüğe ait ilişkiler ve unsurları açıkça sınıflandıracak sınırlardan bahsedilmesi gerektiği öne çıkmaktadır. Bu bakımdan bir sisteme nelerin dâhil olabileceği veya çevresinde nelerin olduğu soruları kapsamında sistem-çevre farkı sistem kuramının çıkış noktası olmaktadır (Richter, 2012).

Luhmann’a göre hiçbir sistem çevresi olmadan anlaşılamaz. Çünkü sistemin anlaşılması çevresiyle olan ayrımla, yani sınırların belli olmasıyla mümkündür. Sistem, kendinden daha karmaşık olan çevredeki karmaşıklığı azaltabilme temelinde varlığını sürdürebilecektir. Bu nedenle bu karmaşıklığı indirgeme ve ayak uydurabilmek için kendi alt sistemlerinden yararlanır.

Kendini Yeniden Üreten (Autopoietisch) Sistemler ve Toplumsal Sistem

Autopoietisch sistemler kendini oluşturan unsurların yardımıyla yine kendilerinden oluşan unsurlar üretirler (Richter, 2012). Sistemin autopoietisch olması demek bizzat kendini düzenleyip yenileyebilmesi demektir (Çelik, 2007). Kendi kendini üreten sistemler dört özelliğe sahiptir (Ritzer, 2012):

1. Kendi kendini üreten bir sistem, sistemi oluşturan temel ögeleri üretir.  Örneğin para olmadan modern bir ekonomik sistemi hayal etmek zordur. Ekonomik sistem olmadan para sadece bir kâğıt veya metal parçasıdır.

2. Kendi kendini üreten sistemler hem sınırlarını hem de içyapılarını düzenler. Kendi sınırlarını sistemin içinde var olanlarla çevrede olanları birbirinden ayırarak düzenler. Ayrıca sistem kendi sınırları içerisinde bulunan içyapıları üretir ve bunlar arasında düzenleme yapar. Örneğin paranın varlığı sayesinde serbest pazarlar, bankalar ve faiz sistemi gibi unsurlar ortaya çıkmıştır. Bu sistemin kendi sınırları dâhilinde kendine ait yapılar üretmesine bir örnektir. Para yerine takas sistemi geçerli olsaydı daha farklı yapılar üretilmiş olacaktır.

3. Kendi kendini üreten sistemler, kendi-kendine başvuruya dayalıdır. Örneğin borsadaki fiyatlar herhangi bir birey tarafından değil ekonominin kendisi tarafından belirlenir. Aynı şekilde hukuksal sistemin hukuksal sisteme başvuran yasaları vardır: yasaların nasıl çıkarılacağı, uygulanacağı ve yorumlanacağına dair yasalar

4. Kendi kendini üreten bir sistem kapalı bir sistemdir. Sistemle çevre arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. Bunun yerine sistem, kendisinin çevreyi temsil edişleri ile alakadar olur.

Luhmann’ın analizleri, toplumun daha çok kapalı ve kendi kendini sürdüren yapısını öne çıkarmaktadır. Onun yaklaşımlarında toplumun bütüncül ve kapalı, ama kendi kendini düzenleyen (autopoietisch) bir sosyal sistem olarak tanımlandığı görülmektedir. Bu tanım aynı zamanda sistemin yapısal bütünlüğünü teşkil eden iletişimlerin, sistemin ögeleriyle oluşturulmasını da içermektedir. Toplum böylelikle insanlar arasındaki muhtemel bütün iletişimleri düzenleyen en kapsamlı sosyal sistemdir. Toplumun alt sistemleri olarak ayrımlaşan din, ekonomi, eğitim, siyaset gibi sosyal sistemlerin her biri ise toplumu kendine özgü bakış açısından görmekte ve sistem/çevre perspektifi ile değerlendirmektedir. Bu çerçevede ekonomik sistem ve eğitim sistemi, siyasal sistemin çevresini oluşturduğu gibi aynı şekilde siyasal sistem de eğitim ve ekonomik sistemin çevresini teşkil etmektedir (Çelik, 2007).

Toplumun temel ögesi iletişimdir ve iletişim toplum tarafından üretilir. İletişim olmayan her şey toplumun çevresinin parçasıdır. Bu bakımdan biyolojik ve bilinç anlamında birey toplumun bir parçası değildir (Ritzer, 2012). Toplumlar ve toplumsal sistemler iletişimden meydana gelirler. Diğer bir deyişle toplum olan her şey iletişimdir (Richter, 2012).

Bu bağlamda, Luhmann bireyi toplumun esas ögesi olarak görmemektedir. Toplum iletişimden meydana gelmektedir. Toplum içinde barındırdığı alt sistemler (hukuk, ekonomi, din vb.) yerine getirdikleri işlevler ile kendinden daha karmaşık olan çevrenin karmaşıklığını indirgeyerek toplumun devamlılığını sağlamaktadır. Luhmann’ın büyük ölçekli bu kuramında oldukça soyut ifadeler kullanılması kuramın anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Her bir alt sistem ile gerçekleştirilen işlev bir sorunun giderilmesi, bir görevin ifa edilmesi anlamına geleceğinden her biri işlevi nedeniyle farklılaşmaktadır. Her bir işlevin amacı karmaşıklığı azaltmaya yöneliktir. Toplumların basitten komplekse doğru evrimi, her durumda seçenek ve imkân sayısını artırdığından işlevlerin de çeşitlenmesi gerekmektedir. Sistem, bulunduğu durum karşısında en doğru tercihi yapabilmek için çok sayıda işlev arasından birini yerine getirecektir. Böylelikle modern toplumun karmaşıklığı bunu karşılayabilecek sistemin içindeki alt sistemlerin yerine getirdiği işlevlerin farklılaşması ve sayıca çoğalması ile mümkün olabilecektir. Bir sistem kendi içinde başka alt sistemler üretebilmektedir. Bu sayede üretilen alt sistemlerin her biri farklı işlevleri yerine getireceğinden çevrenin karmaşıklığının azaltılmasına yönelik adımlar atılabilecektir.

Farklılaşma

Basit toplum yapısının aksine modern toplumun özelliği çevresinin karmaşıklığı karşısında yıkılmayarak bunun üstesinden gelebilmesidir. Bunu da farklılaşma ile başarmaktadır. Bu modern toplumun işlevsel olarak farklılaştığı anlamına gelir. Dolayısıyla sistem içindeki farklılaşma çevrenin dayattığı karmaşıklıkla başa çıkabilme biçimidir. Sistem farklılaşmayı gerçekleştiremediği takdirde çevresel çeşitlenmelerle başa çıkamayacağından hayatını devam ettiremez. Sistem içindeki farklılaşma çevreye daha iyi yanıt vermeyi sağlar. Bu, farklılaşmanın sistemi daha karmaşık hale getirmesi başka bir deyişle sistemin çevredeki değişime göre yapacağı tercih sayısının artması ile mümkün olur.

Luhmann’ın bölümlenmeye dayalı farklılaşma ile belirtmek istediği, sistemin parçalarını özdeş işlevleri yerine getirme ihtiyacı temelinde tekrar tekrar ayırmasıdır. Tabakalaşmaya dayalı farklılaşma hiyerarşi olarak kavranan bir sistem içerisinde kademe veya statüye göre dikey farklılaşmadır. Her kademe sistem içinde özel ve farklı bir işlev yerine getirir. Bölümlenmeye dayalı farklılaşma içinde eşitsizlik, çevredeki tesadüfi çeşitlenmelerden kaynaklanmaktadır. Buna karşın tabakalaşmaya dayalı farklılaşmada eşitsizlik sistem için esastır. Farklı kademeler eşitsizlikler ile ayırt edilirken aynı kademedeki tüm üyeler temelde eşittir (Ritzer, 2012). İşbölümünün ve buna uygun olarak, yaş ve cinsiyeti de kapsayan rol farklılaşmasının gerçekleşmesi, toplumun herhangi bir zamanda farklılaşma stratejisi olarak kullanabileceği ve tabakalaşmayı toplum prensibi haline getiren birçok eşitsizlik üretmektedir. Burada eşitsizliğin dışsal karmaşıklığın azaltılması ve içsel karmaşıklığın inşası için kullanımı görülmektedir. Bu farklılaşmanın temel özelliği toplumun eşit olmayan tabakalara ayrılmış, birbirleriyle ilişki içinde hiyerarşik olarak düzenlenmiş olmasıdır. Temel farklılaşma alt-üst farklılaşmasıdır. Kişiler bu sistemde açık bir şekilde tasnif edilebilirler. Bireyler bu toplum içinde belirli bir konum elde etmekle kalmaz, belirli roller, haklar, yaşam imkanları, yani genel bir hayat kavrayışına sahip olurlar (Richter, 2012).

Kaynaklar

Wallace, R. A. ve Wolf, A. (2013). Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi. (Çev. Leyle Elburuz, M. Rami Ayas). (Beşinci Baskı). Ankara: Doğubatı Yayınları

Ritzer, G. (2012). Modern Sosyoloji Kuramları. (Çev. Himmet Hülür). Ankara: De Ki Basım Yayın. (Eserin orijinali 2000’de yayımlandı)

Richter, R. (2012). Sosyolojik Paradigmalar. (Çev. Necmeddin Doğan). (Birinci Baskı). Ankara: Küre Yayınları. (Eserin orijinali 2001’de yayımlandı)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder