28 Mart 2015 Cumartesi

Jürgen Habermas - Sosyolojik Yaklaşımı, Toplum Görüşü vb.

Kısa Hayat Hikâyesi ve Eserleri

1929 yılında Almanya’da doğan Habermas Göttingen, Bonn ve Marbung Üniversitelerinde ve ayrıca 1950’li yıllarda Frankfurt Okulu ve eleştirel teorinin merkezi olan Toplumsal Araştırmalar Enstitüsünde eğitim gördü. 1940’lar Almanya’sında yaşayan bir genç olarak Habermas Nuremberg Davaları ve Nazi vahşeti karşısında büyük bir dehşete kapıldı. Fakat o, neo-Marksizm, eleştirel teori ve radikal politikaya Theodor Adorno ve Frankfurt Okulu’nun diğer önde gelen üyelerinin yanında asistan olarak çalışırken yöneldi. Habermas 1960’ların radikal öğrencilerinin belirli ölçüde güçlü bir destekçisi oldu ve halen Amerika ve Avrupa’da birçok sol kanat sosyal ve entelektüel hareketle güçlü bağlarını sürdürmektedir. Eserleri şunlardır: Rasyonel Bir Topluma Doğru (1970), Bilgi ve İnsani İlgiler (1968), Meşruiyet Krizi (1973) ve İletişim ve Toplumun Evrimi (1979).

Temel Sosyolojik Yaklaşımı

Klasik düşünürlerin çalışmalarına benzer büyük boy bir toplum kuramı geliştirmeye çalışan Habermas’ın çalışmaları çok kapsamlı ve biraz karmaşıktır. Teknolojik ve bürokratik rasyonalitenin yaygınlaşmasının sömürü ve tahakkümü de beraberinde getirdiğinin farkında olan Habermas, klasik yazarların çalışmalarıyla büyük boy ve tam kapsamlı bir teori geliştirmeye çalışır.[1] Habermas genelde yeni-eleştirel teorinin önde gelen temsilcisi olarak görülür, ancak onun çalışması sadece Adorno dönemi Frankfurt Okulu’nun ana temalarının genişletilmiş bir hali değil, aynı zamanda onlardan bir kopuştur. Onun asıl amacı, aklın insan tarihindeki ilerleyişini, onun geçmişte, hatalar, batıl inançlar, mitolojiler ve zulme karşı bir silah olarak kullanılışını, günümüzde gelişmiş kapitalizmin ideolojik egemenliğine hizmet ederek yarattığı tahribatı, geç kapitalizmde bürokrasi, teknik rasyonalite ve bilimciliğin yayılmasıyla tüm eleştirileri boğan bir baskı aracına dönüşünü açıklamaktır. Habermas pozitivizmi ve bu araçsal akılcılığı zayıflatacak ve insanlar arası iletişimi özgürleştirecek yeni bir bilgi teorisinin geliştirilmesiyle bir kez daha rasyonel düşüncenin egemen olacağını ve böylece adil ve özgür bit toplumun ortaya çıkacağını ümit eder (Slattery, 2012: 427).

Habermas’ın sosyoloji anlayışı postmodern bir yaklaşımı reddetmektedir. O hala modernitenin sona ermediğini ve henüz tamamlanmadığını ifade etmektedir. Postmodern kuramcıların büyük anlatıları reddetmesi ve bölme-parçalama anlayışlarının aksine Habermas büyük kuram anlayışına sahiptir ve postmodernistlerden farklı olarak rasyonaliteyi savunmaktadır. Diğer taraftan o hem Frankfurt Okulu teorisyenlerinin hem de postmodern kuramcılarından farklı olarak toplumun geleceğine umutla bakmaktadır. O, toplumsal yaşamda anahtar öge olarak iletişimi görmekte ve iletişim etrafında toplumun meydana geldiğini düşünmektedir.

Temel Varsayımlar

Habermas’ın bütün çalışmaları insan etkinliğinin iki ayrı bileşeni arasında yaptığı analitik bir ayrıma dayanır: iş veya emek (amaçsal-akılcı eylem) ile sosyal veya sembolik etkileşim (iletişimsel eylem).[2] Habermas, araçsal eylemin en temel eylem biçimi olduğunu vurgulayan derinlere kök salmış fikre karşı çıkarak gerçekte en temel eylem biçiminin iletişimsel eylem olduğunu belirtir. Çünkü ona göre, iletişimin gerçek hedefi insanlarla iletişim kurmak istememizdir. Çevremizdeki insanlarla iletişim kurmak ve onları anlamak istediğimiz için burada hiçbir içkin egemenlik unsuru yoktur. Aksine Habermas’ın itiraz ettiği araçsal eylem ise bütün eylemlerimiz çevremizi ihtiyaçlarımıza ve amaçlarımıza uygun hale getirmeye, bu yüzden esasen, diğer insanlar dâhil, çevremizdeki şeyleri hâkimiyetimiz, yani kontrolümüz altına almaya yöneliktir (Cuff, 2013: 368-69).

Araçsal eylem, bireyin çevresindeki insanlar ve nesneleri bir araç olarak kullanıp kendi amaçlarına ulaşmaya çalışmasını ifade etmektedir. Bu bakımdan kişiler etrafındaki her şeyi bir araç olarak görüp onları kullanarak bir amaca ulaşmaya çalışırken bu süreç içinde etkileşim halinde olduğu her şeyi kendi kontrol ve denetimi altına alması gerektiği düşüncesini benimsemektedir. Birey bu şekilde hareket ettiğinde araçlar üzerinden amaçlara ulaşılabilecektir. Habermas, bu düşüncenin aksine insan eyleminin temelinde iletişim olduğunu ve insanın diğerleriyle iletişime geçme maksadıyla eylem gerçekleştirdiğini savunmaktadır.

Habermas kendi araçsal ve iletişimsel rasyonalite ayrımını iki farklı toplumsal gerçeklik alanında, yaşam dünyası (yaşantı dünyası) ve sistem düzeyinde temellendirir. Yaşam dünyası aile, arkadaşlar ve gönüllü birlikler gibi, iletişimsel eyleme ve paylaşılan değerlerin geliştirilmesine yönelik etkileşim alanlarını içerir.[3] Yaşam dünyası insanların, iletişimsel eylem sayesinde, toplumsal hayatın yeniden üretimi açısından hayati öneme sahip etkinlikler içinde, yani anlayışları paylaştıkları ve aktardıkları kültür ve davranış örüntüleri içinde yer aldıkları bir alandır. Yaşam dünyasının inşaları kültürel bilgileri sürdürecek, eylemlerini koordine edecek bilgilerle donatma, böylece, toplumsal bütünleşme ve dayanışmayı artırma ve ayrıca bireylere kişisel kimlikler kazandırma gibi işlevleri vardır (Cuff, 2013: 370). Yaşam dünyası, içinde konuşanın ve dinleyenin karşılaştığı, onların karşılıklı olarak söyleyişlerinin dünyaya uyduğuna dair iddialar öne sürdükleri… ve bu geçerlilik iddialarını eleştirdikleri ve onaylayabildikleri, anlaşmazlıklarını çözüme kavuşturdukları ve anlaşmalara vardıkları… bir yerdir (Habermas, 1987a: 126’dan akt. Ritzer, 2012: 405). Habermas, yaşam dünyasını günlük hayat pratiklerinin ve dünyevi tecrübelerin güvenilir zemini olarak kavrar. Yaşam dünyasında kendimize bir yer açmamızı sağlayan belirli kültürel bir bilgi ediniriz. Bu yaşam dünyasal bilgi normalde, gündelik yaşamda nasıl davranmamız, belirli rutin eylemleri nasıl gerçekleştirmemiz gerektiğini ve gündelik dünyanın ertesi gün de aynı olacağını farkında olmadan öğrendiğimiz için bizim ayırdında olduğumuz bir şey değildir (Richter, 2012: 94).

Bu bağlamda, yaşam dünyası kişilerin birbirleriyle birebir ilişkileri, aile, akraba ve dostlarıyla olan ilişkileri temelinde etkileşimlerin gerçekleştiği bir alana işaret etmektedir. Yaşam dünyası kişinin toplumsallaşmasını sağladığı gibi ait olunan toplumun kültürel değerlerinin yeniden üretimini de gerçekleştirmektedir. Bu alan, kişilerin birbirlerini araç rasyonel eylemde olduğu gibi bir araç olarak görmediği aksine onlarla sadece insan oldukları için iletişime geçtikleri alandır. Elbette bu durum, yaşam dünyasının tamamen rasyonel eylem anlayışından arındığı ve bu tür eylemlerin yaşam dünyasında hiç gerçekleşmediği anlamına gelmemektedir.

Habermas yaşam dünyasının modern, kompleks bir toplumun devamlılığının sadece bir kısmını sağlayabileceğini öne sürer. Sistem, araçsal aklın öne çıktığı alandır (Cuff, 2013: 373). Sistem köklerini yaşam dünyasından almakla birlikte nihayetinde kendi yapısal özelliklerini geliştiren ve temel olarak ekonomi ve devlet gibi yapılardan oluşan alandır. Daha açık olarak sistem modern hayatın ekonomik ve siyasal/bürokratik alanına karşılık gelir. Yani toplumun maddi yeniden üretiminden sorumlu olan, ağırlıklı olarak araçsal rasyonalite ve onun etkililik ve hesaplanabilirlik ölçülerinin biçimlendirdiği alandır.[4]

Habermas’ın kullandığı diğer bir kavram olan meşruiyet krizi ise günümüz hükümetlerinin yönetimi anarşiye ve kaosa iten gerilimler ve ataklar yaşadıkları bir dönemi ifade etmektedir. Modern yönetimler seçim sonuçlarına ve yazılı anayasaya yansıyan halkın iradesini temsil ettiklerini iddia ederler. Kriz, toplumdaki gerilimlerin sosyal sistemin baş edemeyeceği bir noktaya ulaştığı ve yakın bir yıkılma tehlikesi içeren bir durumu ifade eder. Meşruiyet Krizi (1973) eserinde Habermas, gelişmiş kapitalist toplumlardaki bu kriz dönemlerini ve modern devletin bu tür krizlerle başa çıkarken kapitalist sistemin meşruluğunu korumayı nasıl başardığını anlamaya ve açıklamaya çalışır. Geç kapitalist toplumlarda meşruiyet esas olarak ideolojik kontrole, devletin ve medya gibi kültürel aygıtların insan kitlelerini mevcut sistemin adil, dürüst, rasyonel ve dolayısıyla meşru olduğuna ikna yeteneklerine bağlıdır. Rasyonalite günümüzde, geçmiştekinin aksine, sisteme muhalefet etmekten çok ona hizmet etmektedir; o kapitalist egemenliği meşrulaştırıp pekiştirmekte ve böylece kapitalizmin devamına ve yeniden üretimine yardımcı olmaktadır (Slattery, 2012: 428-432).

Bu doğrultuda Habermas’ın klasik Marksist anlayıştan farklı olarak kapitalizmin sadece ekonomik boyutuna değil kültürel ve ideolojik yanına odaklandığı görülmektedir. Kapitalist sistem kendini ayakta tutacak meşruiyeti kendi içinden çıkardığı kültürel ve ideolojik unsurlarla sağlamaktadır. Kitleler sistemin meşru olduğuna, halkın iradesini yansıttığına ve kendilerinin yönetime katılımlarının sağlandığına inanmaktadır. Zaten bunun akis bir düşünce sistemin sorgulanmasını ve akabinde krizi meydana getirecektir. Geleneksel toplumlarda meşruiyet mitolojik ögeler, batıl ve soyut inançlar üzerinden sağlanırken modern toplumlar rasyonel zihniyet etrafında kendi yönetimlerini haklı çıkarmakta bunu da ancak halkın desteğini almayla gerçekleştirmektedir. Ancak Habermas, geç kapitalizm olarak adlandırdığı dönemde ekonomi, bilim ve teknolojinin tekelci yapısının, adil, meşru ve rasyonel görünen sistemi meşrulaştırdığını ancak esasında sistemin irrasyonel olduğunu, insanların kontrol ve denetim altında tutulduğunu belirtmektedir. Habermas rasyonalitenin sadece insanları bağımlı hale getiren itaatkâr birer varlık olmalarını ve kapitalizmin sürdürülmesine yardımcı olduğunu kabul etmekle beraber sadece bu yönü görmenin kısıtlı bir anlayış olduğunu, insanın özgürleşmesinin ve bağımlılığının sona ermesinin rasyonalite ve aklın gücüyle sağlanacağını belirtmektedir. Bunun yanı sıra, kapitalizm kendini yıkacak araçları kendi içinde taşımaktadır. İnsanların farklı konularda (çevre sorunları, petrol fiyatları, kadın hakları vb.) bir araya gelebilmesinin kolaylaşması, farklı ülke toplumları arası iletişimin kolaylığı ve hızlı bir şekilde organize olabilme, internetin bu konuda sağladığı imkânlar gibi unsurlar ile kitlelerin sistemin meşruluğunun sorgulamasında kendileri tarafından araç olarak kullanılacaktır.

Toplum Görüşü

Habermas toplumu hem makro hem de mikro düzeyde işleyen kompleks bir yapı, yani sistem ve yaşam dünyası olarak adlandırdığı şeylerin bir bileşimi olarak ele alır. Ayrıca, insanlar uygun koşullar altında hem özgür bir biçimde davranabildikleri hem de kontrol altına alınabildikleri, yani eylemleri sistemin ihtiyaçları tarafından belirlendiği sürece, toplum hem iradecilik hem determinizm içerir (Cuff, 2013: 367). Habermas toplumun hem yaşam dünyası hem de sistemden oluştuğunu düşünmektedir. Bu düşüncesinin anlaşılması sömürgeleşme fikrinin anlaşılması için son derece önemlidir. Her iki kavram daha önceki tarihte yakından bağlantılı oldukları halde günümüzde onlar arasında artan bir uzaklaşma vardır. Onun temel ilgisi, modern dünyada sistemin, yaşam dünyası üzerinde denetim kurma biçimidir. Ona göre sistemin rasyonelleşmesi, yaşam dünyasının rasyonelleşmesi üzerinde zafer kazanır, bunun sonucunda ise yaşam dünyası sistem tarafından sömürgeleştirilir (Ritzer, 2012: 407-08).

Araçsal rasyonalitenin etkin olduğu devlet ve ekonomik düzen Habermas’ın sistem olarak adlandırdığı alanlara işaret etmektedir. Bürokratik mekanizma ve ekonominin işleyiş insanı manipüle etmekte, ona ihtiyaçlarını bildirmekte ve yaşam biçimini şekillendirmektedir. Tüm bunlar rasyonalitenin etkinliğiyle gerçekleşmektedir. Yaşam dünyası iletişim temelinde meydana gelse de içerisinde rasyonaliteyi barındırmaktadır. Ancak sistem içindeki rasyonelleşme yaşam dünyasının rasyonelleşmesinden fazla olduğundan, sistemin yaşam dünyası üzerinde egemen olması ve onu hakimiyeti altına alması söz konusu olmaktadır. Bu durum ise, temelinde insan olma ve iletişime geçme amacıyla karşılıklı etkileşimin olduğu yaşam dünyasının bozulmasına ve insanlar arası iletişimsel eylemin yerini araç rasyonel eyleme bırakmasına neden olmaktadır. Bürokratik ve ekonomik hayatın ölçülebilir ve hesaplanabilir olması ve bu temel üzerinde belli kurallar, kalıplar ve prensiplerle yürümesi, bireylerin bu alanlar içinde iletişim maksatlı eylem gerçekleştirmesinin önüne geçmektedir. Ne var ki Habermas toplumun sadece sistem veya yaşam dünyasından meydana gelmediğini, her ikisinin mevcudiyetinin toplum için gerekli olduğunu belirtmektedir. Habermas’ın deyimiyle sömürgeleşme, sistemin rasyonel ağırlığının yaşam dünyasında üzerinde tahakküm kurmasının sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Kaynaklar

Slattery, M. (2012). Sosyolojide Temel Fikirler. (Çev. Özlem Balkız, Gülhan Demiriz, Hacer Harlak, Cevdet Özdemir, Şebnem Özkan). (Beşinci Baskı). Ankara: Sentez Yayıncılık. (Eserin orijinali 1991’de yayımlandı)

Richter, R. (2012). Sosyolojik Paradigmalar. (Çev. Necmeddin Doğan). (Birinci Baskı). Ankara: Küre Yayınları. (Eserin orijinali 2001’de yayımlandı)

Ritzer, G. (2012). Modern Sosyoloji Kuramları. (Çev. Himmet Hülür). Ankara: De Ki Basım Yayın. (Eserin orijinali 2000’de yayımlandı)

Cuff, E. F., Sharrock, W. W. & Francis, D. W. (2013). Sosyolojide Perspektifler. (Çev. Ümit Tatlıcan). (Birinci Baskı). İstanbul: Say Sayınları (Eserin orijinali 1979’da yayımlandı. Çevirinin yapıldığı beşinci basımın yayım tarihi: 2006)



[1] Modern Sosyoloji Tarihi (Açık Öğretim Fakültesi), 2013, İkinci Basım, s. 190

[2] Modern Sosyoloji Tarihi (Açık Öğretim Fakültesi), 2013, İkinci Basım, s. 190

[3] Modern Sosyoloji Tarihi (Açık Öğretim Fakültesi), 2013, İkinci Basım, s. 191

[4] Modern Sosyoloji Tarihi (Açık Öğretim Fakültesi), 2013, İkinci Basım, s. 192


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder