27 Mayıs 2015 Çarşamba

Immanuel Wallerstein - Sosyolojik Yaklaşımı

Kısa Hayat Hikâyesi ve Eserleri

Afrika üzerine bir uzman olarak 1960’larda tanınan Immanuel Wallerstein’ın sosyolojiye en önemli katkısı Modern Dünya Sistemi’dir (The Modern World System - 1974). 28 Eylül 1930’da doğan Wallerstein, 1959’daki doktora dahil tüm derecelerini Columbia Üniversitesi’nden elde etti. Wallerstein, daha sonra Columbia’daki bir fakültede görev üstlendi; orada yıllarca ve Montreal, McGill Üniversitesinde beş yıl görevde kaldıktan sonra, Binghampton, State University of New York’da 1976’da seçkin bir sosyoloji profesörü oldu. 1975’de Modern Dünya Sistemi’nin ilk cildi için saygın Sorokin Ödülü ile ödüllendirildi. O zamandan itibaren konu hakkında çalışmaya devam etti ve içinde dünya sistemiyle ilgili çözümlemesini 1840’a kadar getirdiği iki ek cildin yanı sıra birtakım makaleler yayımladı. (Ritzer, 2012: 166). Üç ciltlik eserindeki her bir cildin ismi şu şekildedir:

-       The Modern World System I: Capitalist Agriculture and the Origins of the European World-Economy in the Sixteenth Century.

-       Modern World System II: Mercantilism and the Consolidation of the European World-Economy 1600-1750

-       Modern World System III: The Second Era of Great Expansion of the Capitalist Economy, 1730-1840

 

Temel Sosyolojik Yaklaşımı

Wallerstein, çoğu Marxçı düşünürün kullandığı çözümleme birimlerinden farklı bir çözümleme birimi seçti. O, işçilere, sınıflara hatta devlete bakmadı çünkü bunların çoğunu kendi amaçları açısından çok dar buldu. O, siyasal ve kültürel sınırlarla belirlenmeyen bir işbölümüne sahip olan geniş bir ekonomik oluşuma baktı. Onun dünya sistemi kavramı kendi içinde çeşitli toplumsal yapılar ve üye gruplardan oluşmaktadır. Bununla birlikte Wallerstein, sistemi, onu bir arada tutan bir konsensüs açısından tanımlamaya eğilim duymadı. O, sistemi, daha çok, doğal bir gerilim içinde olan çeşitli güçlerin bir arada tuttuğunu düşündü. Bu güçler her zaman sistemi paramparça etme potansiyeline sahiptir (Ritzer, 2012: 164).

Bu bağlamda, Wallerstein’ın klasik anlamda bir Marxçı düşünceye sahip olmadığı görülmektedir. Onun dünya sistemi kavramı, kapitalist ekonomi üzerinde yükselen ve birden çok devletin ortak bir ekonomik sisteme entegre olması ile ilgilidir. Elbette bu sistem tüm taraflar açısından yarar ve zarar bakımından aynı nitelikte değildir. Sömüren ve sömürülen tarafların olduğu bu dünya sisteminde bir taraf işgücü ve hammadde sağlarken diğer taraf bu kaynakları sağlayan devletleri sömürerek ekonomik anlamda zenginliğe ulaşmaktadır.

Temel Varsayımlar

Wallerstein, şimdiye kadar iki tip dünya sisteminin var olduğunu ileri sürdü. Biri örneği eski Roma olan dünya imparatorluğudur. Diğeri, modern kapitalist dünya ekonomisidir. Bir dünya imparatorluğu siyasi egemenliğe dayanır oysa kapitalist bir dünya ekonomisi, ekonomik egemenliğe dayanır. Kapitalist dünya ekonomisi çok sayıda devleti kuşattığı için çok daha geniş bir temeli vardır ve ekonomik istikrarın yerleşik sürecine sahiptir. Wallerstein, üçüncü bir dünya sisteminin, sosyalist dünya yönetiminin de mümkün olacağını öngördü. Kapitalist dünya ekonomisi, siyasal alanı ekonomik alandan ayırdığı halde sosyalist bir dünya ekonomisi onları bütünleştirecekti. Diğer taraftan, merkez coğrafi alan, kapitalist dünya ekonomisine hakimdir ve sistemin geri kalanının sömürür. Çevre, merkeze hammadde sağlayan ve merkez tarafından sömürülen alanlardan oluşur. Yarı çevre, sömüren ve sömürülen alan arasında bulunan bir dizi bölgeyi içeren diğer ikisinin dışında kalan bir kategoridir. Wallerstein’a göre kilit nokta uluslararası sömürünün paylaşımının, devlet sınırları ile değil, dünyadaki ekonomik işbölümü ile tanımlanmasıdır (Ritzer, 2012: 164).

Wallerstein (1974), dünya sistemi üzerine birinci cilt içinde, kabaca 1450 ile 1640 arasındaki yıllarda dünya sisteminin kökenini ele aldı. Bu gelişmenin önemi, siyasal egemenlikten ekonomik egemenliğe kaymaydı. O, ekonomiyi, siyasetten çok daha fazla etkili ve daha az ilkel bir egemenlik aracı olarak gördü. Modern dönem kapitalizm, bir dünya ekonomisinin büyümesi ve gelişmesinin temelini sağladı; bu, birleşik bir siyasal yapının yardımı olmaksızın başarıyla gerçekleştirildi. Ona göre feodalizmin yıkıntıları arasından kapitalist dünya ekonomisinin yükselişi için üç şey gereklidir: keşif ve sömürgeleşme aracılığıyla coğrafi yayılma, dünya ekonomisinin bölgeleri (merkez ve çevre) için farklı emek denetim yöntemlerinin gelişimi ve ortaya çıkan kapitalist dünya ekonomisinin merkez devletleri haline gelecek olan güçlü devletlerin gelişimi. Bunlardan ilki olan coğrafi yayılma diğer iki aşamanın ön koşuludur. Ona göre denizaşırı yayılmaya, kendi doğrudan çıkarları için hareket eden bir grup neden olmuştur. Soylular gibi seçkin gruplar çeşitli nedenlerle denizaşırı yayılmaya ihtiyaç duydu. Köle ticareti onlara kapitalist ekonomiyi üzerinde kuracakları uysal bir işgücü sağladı. Yayılma aynı zamanda onlara, kapitalizmin gelişimi için ihtiyaç duyulan çeşitli metalar (altın, farklı hammaddeler, yiyecek) sağladı. Dünya, coğrafi yayılmaya maruz kaldığında sonraki aşamaya, dünya çapında bir işbölümüne hazırdı. Farklı bölgeler belirli işçi tiplerinin üretmek için uzmanlaşmaya başladılar. Örneğin, Afrika köleleri üretti; batı ve güney Avrupa’da çok sayıda toprak kiracısı-çiftçi köylü vardı; batı Avrupa aynı zamanda ücretli işçiler, yönetici sınıflar ve diğer vasıflı ve yönetsel personelin merkeziydi. Dünya sisteminin gelişiminin üçüncü evresi, siyasal alanla ve çeşitli ekonomik grupların devlet yapılarını kendi çıkarlarını korumak ve genişletmek için nasıl kullandıklarıyla ilgiliydi. Mutlak monarşiler, batı Avrupa’da kapitalizmin gelişimiyle hemen hemen aynı zamanda ortaya çıktı. Merkez bölgedeki devletler, güçlü siyasal sistemler geliştirdiği halde çevre, görece olarak zayıf devletler geliştirdi (Ritzer, 2012: 164-166).

Ona göre kapitalizm altında olan şey, ilk defa politik ya da askeri değil de, ekonomik bağlarla bir arada tutulan gerçek bir dünya sistemidir. Modern kapitalist dünya ekonomisinin büyümesi, Batı Avrupa’nın merkez ülkelerinin coğrafi olarak genişlemesi ile mümkün olmuştur. 16. Yüzyılın keşif ve istilalarını ekonomik egemenlik takip etmiştir. Wallerstein’a göre, dünya sisteminin farklı kısımları, farklı işlevlere ya da uzmanlaşmış işlevlere sahiptir. Böylece çevre, merkezin girişimcilerine hammadde sağlar. Bu fark, emeğin farklı alanlarda kontrol edilişi şeklinde kendini gösterir. Özgür emek, merkez ülkelerde beceri gerektiren iş için kullanılan emeği denetim şeklidir, buna karşılık çevre bölgelerde daha az beceri gerektiren işlerde emeğin zorlanması söz konusudur. Bunların birleşimi kapitalizmin esasıdır. Wallerstein, aynı zamanda merkez bölgelerin güçlü devletler ve çevre bölgelerin zayıf devletler geliştirdiğini ileri sürer. Kapitalizmin ilk aşamalarında, devletler, büyümekte olan bürokrasileri ve güç tekeli ile önemli toplumsal denge sağlamıştır. Ancak kapitalist dünya sistemi ekonomik bütünleşmedir ve merkez ekonomik mekanizmalarla çevreyi denetim altında tutar (Wallace ve Wolf, 2013: 229-230).

Modern Dünya Sistemi II’de (1980) Wallerstein, dünya ekonomisinin 1600 ile 1750 arasında sağlamlaşmasının hikâyesini toparladı. Hollanda’nın yükselişi ve ardından gerileyişini tartıştı daha sonra iki merkez devlet, İngiltere ve Fransa arasındaki çatışmayı bunun yanı sıra İngiltere’nin nihai zaferini çözümledi. Wallerstein’ın çevreyle ilgili ayrıntılı çözümlemesi, Hispanik Amerika’nın döngüsel kaderiyle ilgiliydi. Yarı çevrede İspanya’nın gerileyişine ve İsveç’in yükselişine değindi. Sonraki bir eserinde, Wallerstein (1989) tarihsel çözümlemeyi 1840’lara kadar getirir. O, 1730’dan 1840’a kadarki dönem içinde üç büyük gelişmeyi ele almaktadır – Endüstri Devrimi, Fransız Devrimi ve Amerika’da bir zamanlar Avrupa’nın sömürgelerinin bağımsızlığı. Onun görüş açısından bunların hiçbiri, dünya kapitalist sistemine kökten meydan okumalar değildi; onlar, bundan çok, bu sistemin daha fazla sağlamlaştırılması ve yerleştirilmesini temsil etti (Ritzer, 2012: 166-167).

            Geçmiş dönemlerde bir bakıma askeri olmakla beraber siyasal temelde üstünlük kuran imparatorlukların egemenliği söz konusu iken, Wallerstein’ın günümüz için tasvir ettiği dünya sistemi ekonomik üstünlük üzerine kurulmuştur. Kapitalist dünya sistemi bir anda meydana gelmemiş birtakım aşamalardan geçerek günümüzdeki halini almıştır. Önce coğrafi keşifler ile yeni toprak parçalarına, yeni insan gücüne ve farklı hammadde kaynaklarına ulaşılmış, ardından işbölümünün denetlenme sürecine girilmiş ve son olarak merkez devletler kendi bürokratik, toplumsal ve askeri yapılarını güçlendirmiştir. Aksine çevre devletler ise bunu başaramamış ve nispeten daha zayıf kalmıştır. Güçlenen merkez devletler bu güçleri sayesinde sömürüyü daha da artırarak kapitalist düzenden daha fazla yararlanır hale gelmiştir. Wallerstein, üç ciltlik eserinde tüm bu süreci 15. yüzyıldan itibaren ele alarak belli yıl aralıklarında incelemiş ve dönemsel olarak yaşanan gelişmeleri ülke bazında analiz etmiştir.

Metodoloji

Dünya sistemi kavramı önemli bir katkı olduğu halde, kuramsal olarak ışık tutulan tarihsel araştırmanın canlanışında Wallerstein’ın oynadığı rol de en az bunun kadar anlamlıydı. Sosyolojinin erken yıllarında, Marx, Weber ve Durkheim gibi kişilerin en önemli eserleri büyük ölçüde bu türdendi. Bununla birlikte, daha yakın yıllarda çoğu sosyolog, bu tür araştırma yapmaktan uzaklaştı ve soru kağıdı ve mülakat gibi tarih dışı yöntemleri kullanmaya yöneldi. Bu yöntemleri kullanmak tarihsel yöntemleri kullanmaktan daha hızlı ve kolaydır, ortaya çıkan verileri de bilgisayar ile çözümlemek daha kolaydır. Bu tür yöntemlerin kullanımı, geniş açılı tarihsel yönelimi olan bilgiden daha dar açılı teknik bir bilgi gerektirir. Wallerstein, tarihsel araştırmaya güçlü bir kuramsal temel ile birlikte duyulan ilginin canlanışında ön safta bulunmuştur (Ritzer, 2012: 167).

Kaynaklar

Ritzer, G. (2012). Modern Sosyoloji Kuramları. (Çev. Himmet Hülür). Ankara: De Ki Basım Yayın. (Eserin orijinali 2000’de yayımlandı)

 

Wallace, R. A. ve Wolf, A. (2013). Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi. (Çev. Leyle Elburuz, M. Rami Ayas). (Beşinci Baskı). Ankara: Doğubatı Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder