3 Aralık 2019 Salı

Dostoyevski Kumarbaz (1867) - Oscar and Lucinda (1997)

Dostoyevski'nin Kumarbaz romanı ile Oscar and Lucinda (1997) filminin el ele tutuşup kesiştiği nokta birinin edebiyatta diğerinin de sinemada kumar bağımlılığını gayet iyi şekilde işlemesidir. Kumarbaz romanı kabaca hem kumar tutkusunu hem de aşka dair tutkuyu genç bir adam üzerinden işlemektedir. Peki bu nasıl bir bağımlılıktır? Bu bağımlılık birçok adli ve psikolojik vakada görüldüğü üzere kişiyi 24 saat ve fazlasında aralıksız olarak hiçbir ihtiyaç için dahi masadan kalkmadan sabitlemekte ve belki en nihayetinde tüm hayatını kaybetmesine yol açmaktadır. Bu durum bahsettiğimiz romanda şu şekilde ifade edilmektedir: "Kumarbazlar insanın bir gün boyunca elinden iskambil kağıtlarını bırakmadan hatta sağına soluna bile bakmadan bir sandalyede oturabileceğini gayet iyi bilir." Kumar ve/veya bağımlılığına dair başka filmler olsa da Oscar and Lucinda senaryo ve biri erkek diğeri kadın 2 baş karakteriyle zirveyi hak eder. Oscar (Ralph Fiennes) bir Anglikan rahip olup kumar tutkusuyla kasıp kavrulurken oynayıp kazandıklarını yoksullara harcama hedefindedir. Diğer taraftan Lucinda (Cate Blanchett) ise kendine kalan yüklü mirasla 19. yy erkek egemen dünyasının kalıplarını yıkmaya çalışan genç bir kadın olup kumar bağımlısıdır. Yolları Avustralya'da kesişen bu iki insanın kumar bağımlılıkları onları bir bahse sürükler ve olaylar gelişir. "Tutku" kavramını en iyi bu filmde göreceğimiz için bu film zirvedir ki başka yönleriyle de fena film sayılmaz zaten. Son dönemde gerçek bir hikayeden uyarlanan Molly's Game (2017) bilinirlik olarak çok daha ilerideyken bağımlılığı en güzel Oscar and Lucinda işlemektedir. Bu bakımdan bu konudaki birçok başka filmi sayma gereği bile duymuyorum. Molly's Game'den öğreneceğimiz ise kazanmanın satın alınamayacağıdır. Yani multi milyoner de olsanız varabilecek, duyabilecek, ulaşabilecek her zevki tatsanız da "kazanma" hissini satın alamazsınız. Kazanmanın hazzı satın alınamadığından ister Oscar ödüllü bir Hollywood yıldızı olun ister orijinal Monet tablosu sahibi bir Ortadoğu zengini olun yine bir masa etrafında oyun oynarsınız. Sadece ve sadece kazanma duygusunu hissetmek onu yaşamak için. Molly's Game filminin aktardığı aslında çok daha fazla şey var ama bunlar arasında en önemlisi bu idi.

Kumarbaz romanına dönecek olursak elbette bir Dostoyevski romanı insan ve uluslara dair tahlil barındırmadan ilerlemez. Romanın bir bölümünde "Tarihsel olarak uygar batı insanının erdem ve meziyetlerinden biri para biriktirmek olmuştur. Oysa bir Rus para biriktirme yeteneğinden mahrum olmakla kalmaz, kazandığını boş yere, hem de çirkin bir biçimde harcar. Her halükarda biz Ruslara da para lazım olur bu yüzden hiç emek harcamaksızın iki saat içinde birden zengin olabileceğimiz rulet gibi yollara pek düşkünüz. Böyle şeyler bizi hemen cezbeder, fakat hiç emek harcamadan, aklımıza estiği gibi oynadığımız için hep kaybederiz!" ifadeleri yer almaktadır. Bu ifadelerden hemen sonra Almanların birikim yapma yöntemi anlatılır ve 5-6 kuşak sonra bir Baron Rothschild'in nasıl ortaya çıktığı izah edilir. Dostoyevski, romanlarında yeri gelir Rus köylüsünü yeri gelir Rus aydınını eleştirir, kimi zamanda göklere çıkarır. İnsan psikolojisine derinlemesine girdiği gibi uluslara dair saptamalarda da bulunur. Örneğin Kumarbaz'da Fransızlara yönelik tespitler de mevcuttur. Konuya dönersek anlamamız gereken şudur: Rusya hem Hristiyan dünyanın hem de batının bir parçası olmakla beraber batı kültürünün bir parçası değildir. İşin özeti budur. 

Roman kahramanımızın ağzından dökülen şu ifadeler bize kumar tutkusunun derinliğini gösteriyor: "Belki de ruh sayısız duyguyu bir anda tattıktan sonra tatmin olmuyor, huzursuzlanıyor ve nihai bir bitkinliğe varıncaya dek, her defasında artan bir şiddetle yepyeni duygular tatmak istiyordur. Gerçekten hiç uydurmuyorum, eğer kurallar bir keresinde elli bin florin koymama izin verseydi derhal koyardım." İşte tam da bu zevki tadabilmek adına oynanıyor. Bu heyecanı yaşamak, bu hırsa sarılıp devam etmek ve işte bu sefer oldu, kazandım, daha çok kazanacağım hissiyatı için. Bu heyecan-gerilim arası his bağımlılığı yaratıyor. Ne demiştik Dostoyevski aidiyetlere de atıf yapar. Roman kahramanımızın kazanması sonrası iki Yahudinin gelip de "Cesursunuz! Çok cesursunuz! Fakat yarın sabah olabildiğince erken gidin buradan, yoksa hepsini kaybedersiniz..." demesi de yine yazarımızın hedefi 12'den vurduğu anlardan biri. Elbette roman kahramanı gencimiz bu denileni yapmayacaktır. Nihayet romanın sonu geldiğinde kahramanımızın cümleleri şunlar olacaktır: "insan yabancı bir ülkede yapayalnızken, vatanından, dostlarından uzakta, o gün ne yiyeceğini bile bilmez haldeyken, son, en son guldeniyle kumar oynadığında gerçekten özel bir duyguya kapılıyor."

Bu ateşli bağımlılığı edebiyatta en iyi Dostoyevski'nin Kumarbaz romanı sinema dünyasında da Oscar and Lucinda ile görebileceğimiz kanaatindeyim. Farklı karakterlerin, farklı geçmiş ve eğitimlere sahip kişilerin, farklı sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik ortamların ürünleri olan insanların tek ortak noktası, aynı masa etrafında buluşmalarının sebebi içlerinde onları sürekli susatan tutkularıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder