Rear Window (Arka Pencere), Alfred Hitchcock’un başroldeki karakter Jefferies’i (Jeff) oynayan James Stewart’tan sadece bakmasını istediği hem de 300-400 kere bakmasını istediği ve böylelikle izleyiciye onun nereye baktığını gösterdiği bir film. Evet, saçma bir giriş oldu. Yani başrol oyuncusundan bakması dışında bir şey yapması istenmemiştir filmde. Zaten filmin güzelliği de burada yatıyor.
Bu filmin öyküsünün Cornell Woolrich’in kısa bir öyküsünden alındığı bilinir. Öykü, odasına kapanıp kalan bir hasta ile ilgili ve bu hastanın bir bakıcısı var ama bu bakıcı olaylar sırasında hiç görülmez. Öyküde hasta bir kişinin penceresinden gördüğü şeyler betimleniyor ve bu kişinin yaşamının birden nasıl tehlikeye girdiği anlatılıyor. Sonunda ise katilin avlunun öteki tarafından hasta adama ateş etmesi ancak hasta adamın bir şekilde kendini savunmasıyla zirveye ulaşıyor.
Bu öykünün Hitchcock’a çekici gelen yanı teknik bir meydan okuma unsuru taşımasıdır. Filmin tamamı bir adamın bakış açısından verildiği gibi büyük ve tek bir sette geçmektedir. Hitchcock, bunu özgün bir sinema filmi yapmak için fırsat olarak görür. Yani elinizde yerinden kıpırdamayan ve dışarıyı izleyen bir adam var ve onun tepkileri üzerine öykü gelişir. Filmimizden örnek verelim: pencereden dışarı bakınca sepetin içindeki küçük köpeği gören Jeff’in yakın çekiminde şefkat dolu bir ifade var ama eğer küçük köpeğin yerine, açık pencere önünde jimnastik yapan yarı çıplak bir kız gösterirseniz ve hemen ardından gülümseyen Jeff’e kesme yaparsanız, bu kez pis ve yaşlı bir çapkın izlenimi verecektir. Verdiğimiz bu örnek de dahil olacak şekilde tüm film böyle ilerler. Film, Jeff’in terli yüzüyle başlıyor sonra tekerlekli sandalyedeki bacağa geçiyor ve ardından yanındaki masanın üzerinde duran kırık kamera, dergiler ve duvarda asılı duran araba yarışı resimleri gösterilir. Resimlerde devrilen arabalar var. Açılıştaki bu kamera hareketleri nerede olduğumuzu, ana karakterin kim olduğunu, mesleğini, hatta uğradığı kazanın nasıl olduğunu bize göstermektedir. Hitchcock’un yaptığı şey bir öyküyü anlatmak için sinemanın kendi dilini kullanmasıdır. Herhangi bir karakteri alıp Jeff’e “Bacağınız nasıl kırıldı?” sorusunu sormadan ve “Bir araba yarışının resimlerini çekerken, hızla giden arabalardan birinin tekerleği yerinden çıkarak bana çarptı” yanıtını almadan, yani bu diyalog olmadan anlatılmak istenen anlatılıyor. Çünkü Hitchcock’a göre böyle bir sahne sıradan olacaktı. Çünkü kendi ifadesiyle “Bir senaryo yazarının en büyük ayıplarından birisi, herhangi bir güçlükle karşılaştığı zaman bunu bir dizi diyalogla hallederiz diye düşünmesidir.”
Hikayemiz şöyle: Kırık bacağı nedeniyle tekerlekli sandalyeye mahkum bir gazete fotoğrafçısı olan Jeff (James Stewart), Greenwich Village’deki apartman dairesinin penceresinden avlunun karşı tarafındaki blokta oturan komşularının davranışlarını izlemektedir. Gözlemleri, komşularından birinin karısını öldürdüğünden kuşkulanmasına yol açar. Ancak bu konuda ne nişanlısı Lisa’yı (Grace Kelly) ne de dedektif arkadaşını ikna edebilir. Jeff’in nişanlısı cinayetle ilgili kanıtları bulunca onun kuşkularının doğruluğu ortaya çıkar, ama bu arada katil de gözetlendiğini fark ederek Jeff’i öldürmeye kalkışır. Röntgenci Jeff tam zamanında kurtarılır, ama bu kurtarma operasyonu sırasında öteki bacağı da kırılır.
Filmin diyaloglarını, radyo yazarı John Michael Hayes hazırlamış ancak cinayetin nasıl olacağı konusunda bazı sorunlar çıkmış. Bu nedenle İngiliz basınından iki ayrı haber konu olarak kullanılmış. Bunlardan birisi Patrick Mahon, diğeri de Dr. Crippen davası. İlkinde Mahon, Güney İngiltere'de deniz kıyısındaki bir bungalow'da bir kızı öldürmüş. Daha sonra da cesedi parçalara ayırarak trenin penceresinden parça parça dışarıya fırlatmış. Ancak cesedin başını ne yapacağını bilememiş. İşte, Arka Pencere'de herkese kurbanın başını aratma fikri buradan kaynaklanmıştır. Patrick Mahon, cesedin başını şöminenin içine yerleştirerek ateşe vermek suretiyle ortadan kaldırmaya kalkmıştı. Ama bu işlem sırasında, uydurma gibi görünen, fakat aslında tamamen gerçek bir şey olmuştu. Tam cesedin başını ateşe yerleştirirken müthiş bir fırtına başlamış. Bu arada, ateşin sıcaklığı nedeniyle cesedin gözleri iri iri açılınca Mohen, paniğe kapılmış, çığlık çığlığa plaja koşarak, saatler boyunca yağmur altında dolaşarak eve dönmeye cesaret edememişti. Bu arada ateş, cesedin başını tamamen yakmış. Bu olaydan birkaç yıl sonra Scotland Yard'ın dört başmüfettişinden biri Hitchcock’u ziyaret eder. Bu başmüfettiş Mahon'un tutuklanışını izleyen günlerdeki soruşturmayı yürütmüş. Cesedin başını bulma konusunda güçlüklerle karşılaştıklarını, külleri buldukları halde başın kendisini bulamadıklarını anlatmış. Başın yandığını biliyorlarmış ama ateşe ne zaman konulduğuna ve yanma olayının ne kadar zaman aldığına dair bazı bilgiler gerekiyormuş. Bu nedenle, kasaptan bir koyun başı almış ve aynı şöminede yakmış. Görünen o ki, cinayet sonrasında parça parça kesilmiş insan organlarıyla ilgili davalarda, polisin karşılaştığı en büyük sorunlardan biri, cesedin başının yerini belirlemektir.
Diğer davada ise Dr. Crippen isimli şahıs Londra'da yaşıyormuş. Karısını öldürdükten sonra cesedini parçalamış. Komşuları, karısının ortadan kaybolduğunu fark edince de “Kaliforniya'ya gitti” şeklinde cevaplar vermiş. Ama Crippen bir hata işlemiş. Karısının ortadan kaybolmasından sonra, ona ait mücevherleri sekreterine verince, bu davranışı dedikodulara yol açmış. Scotland Yard olaya el attıktan sonra, bu işle Müfettiş Dew'i görevlendirmiş. Dr. Crippen, karısının yokluğu için gerçekten akla yakın bir mazeret bulmuş ve artık orada yaşamak için Kaliforniya'ya gittiğin konusunda ısrar ediyormuş. Müfettiş Dew, işin içinden çıkamayınca neredeyse soruşturmadan vazgeçmek durumunda kalmış. Ama bazı formaliteler için kasabadan ayrıldığı anda Dr. Crippen sekreteriyle birlikte kaçmış. Bu olay, doğal olarak büyük yankılara neden olmuş. Kaçak çiftin eşkaliyle ilgili bilgiler denizdeki tüm gemilere gönderilmiş. Bu olaylar, radyonun gemilerde ilk kullanılmaya başladığı yıllarda meydana gelmiş. Antwerp'den Montreal'e giden bir buharlı gemide kaptan, kendisine ulaşan eşkâl üzerine suçluyu bulmuş. Her neyse, Müfettiş Dew mesajı alır almaz hemen Canadian Pacific Line'ın hızlı gemilerinden birine atlayarak St. Lawrence ırmağı üzerinde Father Point denilen yerde gemiye yetişmiş. Doğrudan doğruya suçlunun yanına gitmiş ve Dr. Crippen ile yanındaki kadını geri getirmiş. Sonrasında görülen mahkeme neticesinde Crippen idam edilirken, kız beraat etmiş.
Şimdi filmimizin senaryosunun bu iki polisiye olaydan etkilendiği çok açık görülüyor. Zaten Hitchcock’da bunu belirtmektedir. Peki, bu iki polisiye olay filme nasıl yansıtılmış daha doğrusu senaryoya nasıl yedirilmiştir? Grace Kelly’nin oynadığı karakter olan Lisa Carol Fremont katil olduklarını düşündükleri adamın evine girdiğinde bir mücevher sahnesi var. İşte bu sahne bu polisiye olaydan kaynaklanmaktadır. Çünkü eğer katilin karısı yolculuğa çıkmış olsaydı evlilik yüzüğünü de yanında götürürdü. Diğer taraftan, ilk polisiye olay ise köpeğin bahçedeki çiçek ekili bölümü eşelemesi ile ilişkilidir.
Lisa, Jeff ile evlenmek istemektedir ama Jeff öyle düşünmez. Lisa, katilin dairesine kanıt aramak için girdiğinde evlilik yüzüğünü bulur ve yüzüğü parmağına taktıktan sonra elini sırtına götürerek dışarıya doğru sallar. Avlunun karşı tarafında elinde dürbünle katilin dairesini izlemekte olan Jeff böylece hem kadının elini hem de yüzüğü görür. Bu yüzük, Lisa için çifte zafer anlamı taşır. Yalnızca aradığı kanıtı bulmakta kalmayıp kim bilir belki de Jeff’in kendisine evlilik teklif etmesi için ilham da vermiş olacaktır. Her şey bir yana yüzüğün sahibi artık Lisa’dır.
Aslında başlangıçta Hitchcock’u çeken şey filmin özgün teknik yapısıdır. Yani en başta bahsettiklerimiz. Ancak senaryo üzerinde çalışırken öykünün kendisine daha büyük önem verilir ve filmdeki avlu yani Jeff’in penceresinden gözetlediği yer küçük bir dünya imajı vermektedir.
Jeff’in penceresinden gördükleri iğrenç şeyler değil, yalnızca zayıf yönlerini sergileyen ve mutluluk arayışı içinde olan insanlardır. Jeff karakteri bir gözetleyicidir ve tüm vaktini pencereden dışarısını gözetleyerek geçiren bir kişi olduğundan iğrenç bir film izlenimine kapılabilirsiniz ancak Hitchcock’a göre hepimiz röntgenciyiz ve adamın da filmi çekme sebebi bu. Çünkü filmdeki Jeff hemen hemen film izleyen bir seyirci konumundadır. Yani Jeff, sinema salonunda koltuğa oturup perdeyi izleyen kişidir. Zaten bir film izlerken hepimiz röntgenci değil miyiz? Hitchcock filmlerinde karakterler hep izlenirken bu filmde ana karakter izleyen konumdadır.
Jeff’in konumu yerinden kımıldayamayan bir gözlemci olması nedeniyle sinemadaki seyirci ile aynıdır. Bu bakımdan, kurulan özdeşleşme muhteşemdir. Olayla ilgilenen dedektif, bir cinayetin varlığını akla yatkın delillerle çürüttüğünde Jeff ile birlikte seyirci de hayal kırıklığına uğramaktadır. Oysa bir insanın öldürülmemiş olmasına üzülmek tuhaf bir durumdur. Film içerisinde Lisa karakteri bu durumu vurgulamaktadır.
Filmin sonlarına doğru katil, Jeff’in odasına girdiğinde “Benden ne istiyorsunuz?” diyor ve Jeff yaptığı her şeyi merak yüzünden yaptığından ve davranışının haksız olduğunu bildiğinden söyleyecek bir söz bulamıyor, yani başına gelenleri hak ediyor.
Filmde, piyanist komşunun ara sıra çaldığı müzikler hariç başka hiçbir müzik duyulmaz. Yani diyaloglar ve objelerin düşmesi gibi doğal sesler dışında başka ses yoktur. Ayrıca, tüm film Jeff’in bakış açısında şekillenir. Yani Jeff ister karşı blok isterse sağ veya sol tarafta oturan komşularından hangisini gözetlerse gözetlesin seyirci hiçbir zaman komşuların evlerinin içlerini göremez. Tüm bakış açısı Jeff’in penceresinden çıplak gözle veya dürbünle görebildiği kadardır. Nasıl ki izleyicinin koltuğa oturduğunda sinema perdesinin gösterdiğini izlemek dışında bir seçeneği yoksa Jeff’in de kendi penceresinin ona gösterdiği dışında başka bir şey izleme şansı yoktur. Bu çerçevede, her sinema izleyicisi ister kabul edin ister etmeyin bir röntgencidir. Dolayısıyla her sinema izleyicisi bir Jeff’dir esasında. Yukarıda belirttiğimiz gibi Jeff, sinema salonunda koltukta oturan ve karşısında yansıtılanı izleyen seyircidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder