Orson Welles Hollywood’a tiyatrodan geçmiş bir sanatçıdır. Citizen Kane ve The Magnificent Ambersons burada ilk çalışmaları olup Agnes Moorehead, Joseph Catton gibi oyunculara yıldızlık kapılarını açmıştır. Citizen Kane’i çevirdiği zaman Welles henüz 25-26 yaşında idi. Fakat bugünün seyircisi dahi filimin kudretini inkâr edemez Welles filmleri kendisine has bir teknik taşır - açık ve koyu renkler arasında zıtlıkların belirtilmesi, hızlı konuşmalar, gölgeli suratlar, yalnızlığı sembolize eden bir beyazlığın fon olarak kullanılışı gibi.
Welles 1939’da Joseph Conrad’ın Heart of Darkness kitabını filme çekmek ister ve stüdyolarla görüşür. Ancak, stüdyolar maliyeti yüksek olur diyerek Welles’i reddederler. Welles bu reddediliş sonrası, Citizen Kane (1941) filmini çeker. Kadere bak, belki stüdyolar Welles’i reddetmeselerdi Citizen Kane olmayacaktı ve belki de Francis Ford Coppola Heart of Darkness’dan esinlenerek Apocalypse Now (1979) filmini çekmeyecekti.
Welles, Citizen Kane’i
Herman Mankiewicz ile birlikte yazmış, aynı zamanda yönetmiş ve oynamıştır.
Citizen Kane karakteri için Welles, Randolph Hearst isimli son derece zengin ve
güçlü bir adam olan, bir dizi gazete, radyo ile ülkenin medyasının çoğunu
kontrol eden ve önceliği sevgilisi Marion Davies’e yer vermek olan bir film
yapım şirketine sahipti. Yani Kane’in hikayesi bu adama dayanmaktadır.
Büyüklüğü ve serveti olan bir adamın daha sonra kendisi ve etrafındakileri
(arkadaşlar, eşler, iş ortakları) açgözlülük, güce olan susuzluk ve ego ile yok
etmenin trajik hikayesi Kane karakterine uyarlanmıştır.
Film, Kane’in hayatını
mutsuz bir çocukluktan yaşlılığa ve ölümüne bir dizi karmaşık (aslında pek de
karmaşık değil) geri dönüşler (flashback), set tasarımları, kamera yerleştirme,
pozisyon ve derin odaklanmalı çekimler ile götürür. Eleştirel anlamda çok iyi
dönüşler alsa da gişe de pek ses getirememiş bir filmdir kendi dönemi için. Bu
film, Welles'in en özgür, serbest ve rahat çektiği film olmuştur. Sonrasında
hikayeye esin kaynağı servet sahibi Randolph Hearst’in gerçek hayatta yaptıkları nedeniyle
Welles zeki ancak tehlike potansiyeli olan bir yönetmen olarak görülmüştür.
Filmdeki geri dönüşler, filmin başında öldüğünü gördüğümüz Kane’e ait olmayıp onun hakkında üçüncü tarafların kendi sübjektif okumalarıdır. Bu araştırmayı da yapan bir gazetecidir. Gazetecinin amacı, Kane’in ölüm haberini daha “satılabilir” hale getirmek için ölürken söylediği “Rosebud” sözcüğünün ne ile ilgili olduğunu, ne anlama geldiğini bulmaktır. Filmin sonunda, "Rosebud" kelimesini Kane’in çocukluğunda oynadığı kar kızağının üzerinde yazdığını görürüz. Flashbacklerden anlıyoruz ki Kane kar yağarken oynadığı sırada vasisi bankacı Thatcher tarafından geri dönmemek üzere alınır ve kendisine 25 yaşındayken büyük bir servet miras kalır. Neyse, bu çocukluğunda geçen götürülme sahnesinde Kane gitmemek için direnir ancak, başka bir seçeneği olmaz ve istemeye istemeye kızağını bırakarak annesinden ayrılır ve yeni yaşamına başlar. Tüm film yani gazetecinin Kane’in ölüm haberini daha satılabilir hale getirmek için Rosebud kelimesini araması ve bunun içinde Kane’in vasisi, çocukluk ve iş arkadaşları, eşi ve sevgilisi ile görüşmeleriyle geçer. "Rosebud" sözcüğünü araştıran gazeteci bir şeylere ulaşabilmek için Thatcher'ın kütüphanesine gider ve görevlinin onu yönlendirmesi ile bir kapıdan içeri girip kitabı (günlüğü) okumaya başlar ve flashbackler burada yazılan tarihlere göre şekillenir. Gazetecinin kitabı okumaya gitmek için salona girerken geçtiği kapı iki sütun arasındadır. Bu iki sütun meselesini Stanley Kubrick'in Eyes Wide Shut (1999) filminden hatırlayacaksınız. O filmde, ilk olarak filmin başlangıcında Alice (Nicole Kidman) karakterini iki sütun arasında görürüz ve filmin ilerleyen bölümlerinde Bill (Tom Cruise) karakterini malikaneye girerken iki sütun arasından geçerek girdiğini görürüz. İki sütun arasından geçiş, yeni bir dünyaya girme anlamındadır. Eyes Wide Shut konumuz değil ama iki sütun meselesinin en güzel örneği oradadır. Filmimizde de gazeteci iki sütun arasından yer alan kapıdan geçerek yeni bir dünyaya geçiş yapmış olur ve okumak için günlüğü açtığında flashbacklerle film devam eder.
Gelelim önemli bir noktaya. Burada Rosebud kelimesi bir metonymy’dir yani bir
ad aktarmasıdır aslında. Filmlerde metonymy, görünür bir objenin kendisiyle
alakalı olan ancak gösterilmeyen bir obje veya özneyi temsil etmesidir. Filmimizde
Rosebud ile yani kar kızağı ile anlatılmak istenen Kane’in annesinden aldığı
sevgidir, yani karşılıksız sevgi. Kane, dünyanın farklı coğrafyalarından en
değerli eserleri, tabloları, heykelleri inşa ettiği sarayın içine yerleştirir.
Olabilecek her şeye sahiptir fakat bir türlü kimseyi sevemez. İnsanların kendisini sevmesini bir bakıma parayla satın
alır ancak, kimseyi sevemez. Sürekli eksik bir şey vardır Kane’de. Eksik bir
parça vardır. Bu durum Kane’in sevgilisi olan Susan‘da da görülür. Saraylarında
herkesten izole bir şekilde yaşarken Susan’ın yaptığı tüm yapbozların hep eksik
halleri gösterilir izleyiciye. Çünkü, onun da içinde eksik bir şey kalmıştır,
Kane onu sevmemiştir. Bu sevgisizliğin sonucunda Kane’i terk etmek istediğinde Kane
buna karşı çıkar ve karşı çıkma nedeni kendi unvanının lekelenecek olmasıdır. Kane,
hayatı boyunca edindiği arkadaşları zaten zamanla kaybetmekte ve bir yandan
yaşlanırken diğer yandan da yalnızlaşmaktadır. Çocukluğundan kalma bu eksik
yanını ne yapsa tamamlayamaz.
Başka bir anlatımla şöyle ifade edebiliriz: Amerikan basın kralı
Charles Foster Kane, ikinci eşi Susan için yaptırdığı görkemli Xanadu adlı şatosunda
ölmek üzeredir. Son nefesinde ağzından tek bir sözcük, "Rosebud” çıkar ve ölür.
ABD’nin ünlü aylık haber filmi bir sayısını Kane'e ayırmaya karar verir ve anahtar
sözcük olarak da “Rosebud’'un gizini çözmeye çabalar. Gazeteci Leland bununla görevlendirilir.
Leland, Kane’in en yakınları ve çalışma arkadaşlarıyla tek tek konuşur. Her
biri Kane’in yaşamının en önemli olaylarını anlatır, özyapısının bir yönünü kendi
açısından belirtir.
Film, bunların anlattıklarından
oluşur. Ne var ki hiçbiri “Rosebud”un ne olduğunu, ne anlama geldiğini bilemez.
Sonunda Xanadu’da Kane’in biriktirdiği binlerce koleksiyon parçası ve eşya arasından
işe yaramayanlar yok edilirken, izleyiciler (yalnız onlar) bir kızağın yakılmak
üzere fırına atıldığını ve arkasında “Rosebud” yazılı olduğunu görürler. “Rosebud”,
Kane’in büyük bir mirasa konup, ailesinden koparıldıktan sonra, tüm varlığına
karşın bir daha asla ulaşamadığı çocukluğunun en mutlu günlerinin anılarını, özlemlerini
ve düşlerini simgelemektedir. Tıpkı yine Kane’in ölüm anında elinden kayıp
yuvarlanarak parçalanan cam yuvarlak gibi. Cam yuvarlağın içindeki kar yağışı altında
bir evi gösteren baba ocağı aynı şeyleri simgeler. Bir bakıma, filmin en başında
ve en sonunda Xanadu şatosunun parmaklıklı kapısı üzerinde yer alan “Girmek
yasaktır” levhası da, izleyiciler için değil ama Kane’in yaşamını ve gizini deşmeye
çalışan haber filmcileri için bir uyarı niteliği kazanmakta, kişinin iç dünyasına
yabancıların giremeyeceğini, gizlerini çözemeyeceğini belirtmektedir.
Film özellikle derin
odaklanmaları çekimleri ile sinemaya etki etmiştir. Ayrıca, şu sahnede yapımcılar
izleyicide Kane’e dönük bir ironi (benzer olmayan çekimleri arka arkaya
kullanarak pek çok retorik işlevin yaratılmasından biri olan ironik çekim
birbiri ile çelişen görüntülerin yan yana kullanılması ile ortaya çıkar) hissi
yaratmak istemişlerdir.
Kane yepyeni bir başkanlık
anlayışı ile “governor” olarak seçimlere girecektir. Kampanya vaatleri arasında
Jim Geddes gibi ahlaksız politik patronları mahkemeye vermek de vardır. Tek görüntüde (yukarıdaki resim) Kane olduğundan daha büyük görünmektedir. Kampanya vaatlerini yerine
getirebilecek bir politikacıya benzemektedir. Fakat sıradaki görüntü (aşağıdaki resim) oldukça
farklı anlamlar taşımaktadır. Kane şimdi küçücük görünmektedir. Birazdan Jim
Geddes olduğunu öğreneceğimiz bir adam Kane'e yukardan bakmaktadır; sanki onun üzerinde
bir güce sahip görünmektedir. Bu yeni görüntünün anlamı şu anda pek açık olmasa
da kurgu, izleyicinin Kane'in henüz farkında olmadığı bir konu hakkında
birilerinin ondan daha fazla güce sahip olduğunu fark etmesini sağlar ve
Kane'in vaatlerinin gerçeklerle pek de örtüşmediğini hissettirir. Aslında
Geddes, birazdan görüleceği üzere, Kane'in politik kariyerini yerle bir edecek
bir bilgiye sahiptir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder