28 Aralık 2016 Çarşamba

Erving Goffman - Sosyolojik Yaklaşımı, Toplum Görüşü, Temel Varsayımlar, Metodolojisi vb.


Kısa Hayat Hikâyesi ve Eserleri

Goffman (1922-1982) Kanada Manville’de doğdu. Toronto ve Chicago Üniversitelerinde okudu ve daha sonra Edinburgh Üniversitesi Sosyal Antropoloji Bölümünde çalışmaya başladı. Shetland Adalarındaki alan çalışmasından (1949-51) sonra “Gündelik Hayatta Benliğin Sunuluşu” başlıklı ilk temel yapıtını yayınladı. Ulusal Akıl Sağlığı Merkezindeki araştırmalarını “Barınaklar - Asylums” (1961) isimli kitabında sundu. 1962’de Kaliforniya Üniversitesi Sosyoloji Profesörlüğüne atandı. 1981 yılında Amerikan Sosyoloji Derneği Başkanlığı unvanını elde etti. Başlıca eserleri şunlardır (Slattery, 2012: 188):

o  Gündelik Hayatta Benliğin Sunuluşu (1956)

o  Barınaklar (1961)

o  Karşılaşmalar (1961)

o  Kamusal Alanlarda Davranış (1963)

o  Damga (1964)

o  Stratejik Etkileşim (1970)

o  Toplumsal Cinsiyetin Sunuluşu (1979)

 Temel Sosyolojik Yaklaşımı ve Toplum Görüşü

Mead’in düşüncelerinden etkilenen Goffman’ın sosyoloji anlayışı oldukça bireyselcidir. Her ne kadar sembolik etkileşimciliğin bir taraftarı olarak algılansa da, onun çalışmaları kendine has ve bireyselci bir çerçeveye sahiptir. Toplumsal kurumların gücünü kabul etmekle birlikte, kişinin belli bir serbestiye sahip olduğunu belirten Goffman kişilerin fiili katılımlarıyla meydana gelen eylemler üzerine odaklanmıştır. İnsanlar içinde bulundukları toplumların kurumları bakımından edilgen olmalarına rağmen, Goffman insanları etken ve akıl sahibi varlıklar olarak görür. Bu nedenle, her ne durumda ve koşulda olursa olsun kişiler, yapıların etkisi altında tamamen edilgen bir hüviyete bürünmeyip benliklerini ortaya koymak için çabalamaktadır. Bu durum bize benliğin ifadesi ve toplumsal yapıların direttikleri arasında kişinin bir denge sürdürdüğünü göstermektedir.

Goffman “sıradan iş ortamlarında bireyin kendisi ve faaliyetlerini başka kimselere sunma, bu kimselerin kendisi hakkında oluşturduğu izlenimi yönlendirme ve kontrol etme yollarıyla ve bu kimselerden önce performansını sürdürürken yapabileceği ve yapamayacağı şeylerle” ilgilenmiştir.[1] Goffman etkileşimde izlenim yönetimi üzerinde odaklanmış ve bu şekilde aktörün kendi davranışına ilişkin yapılan belli yorum türlerini en üst noktaya çıkarmaya çalıştığı biçimleri inceleyerek Blumer’in bu konudaki sembolik boyutlara yaptığı vurguyu tamamlamıştır (Kinloch, 2014: 253).

Gündelik Hayatta Benliğin Sunuluşu (1956) adlı eserinde, insan davranışını bir tiyatro sahnesinde çözümlemeye çalışan Goffman, kadın ve erkeklerin sahne üzerinde oynadıkları oyun ve gösteriyi ele alarak, bunu gerçek dünyada rollerini oynayan kadın ve erkeklerin günlük hayatlarına uygular (Wallace ve Wolf, 2013: 319). Başka bir anlatımla Goffman, tiyatro ve drama benzetmesini insanların davranışlarını betimlemede kullanır. Bu nedenle o, tiyatro sahnesinin görüntü ve dilini kullanan bir dramaturg olarak sınıflandırılır. Tiyatro oyunu yazmak ve sahnede bu oyunu sunmak, oynamak anlamına gelen “dramaturji” Goffman’ın çözümlemesinde önemli bir kavramdır (Poloma, 2012: 212).

Bu bağlamda, Goffman kişilerin günlük hayatta yerine getirdikleri rolleri sanki bir tiyatro sahnesinde sergilenen oyun gereği oynanan rollere benzetir. Tiyatro sahnesinde oyuncular, izleyiciler karşısında oyun içinde kendilerine verilen rolü oynayarak izleyicilere bir performans gösterisi sunarlar. Perde, sahnenin ön ve arka kısmını ayırmaktadır. İzleyiciler sadece ön kısmı yani oyuncuların rollerini yaptıkları bölümü görebilirken, arka kısmı göremezler. Bu nedenle izleyiciler oyuncuların ön bölümde yerine getirdikleri rollerle ilgili izlenime ve yoruma sahip olurken arka bölümde olup bitenlerden haberdar değildir. Günlük hayatta kişiler, anne, öğretmen, doktor, öğrenci, garson, futbolcu, iş adamı vb. birçok role sahiptir ve hangi durum hangi rolün yerine getirilmesini gerektiriyorsa o rol yapılır. Örneğin, öğretmen okula gelip sınıfa girdiğinde ondan beklenen dersi başarılı bir şekilde anlatması ve sınıf içi disiplini sağlamasıdır. Bu nedenle öğretmen kendinden beklenilen bu rolleri yerine getirmek için ciddi bir şekilde ders anlatır, disiplini sağlamak için dikkat dağıtan öğrencileri uyarır vb. Ancak dersleri bitip okuldan ayrıldıktan sonra artık bu rolü bitmiştir ve bir öğretmen gibi davranmaz. O, sınıfa geldiğinde sahneye çıkmıştır ve performansını sergilemiştir. Bunun gibi günlük hayatımız bir tiyatro sahnesine benzer ve kişiler bu sahnede oyunlarını sergiler. Kişiler, diğer insanlara kendilerini nasıl göstermek istiyorlarsa o şekilde oyun sahnelenir. Ancak öğrenciler ön kısmı görmüştür, perde arkasında arka kısmı görmemiştir. Yani öğretmenin kendini ders için hazırlaması, derste anlatacaklarına çalışması, giyinmesi vb. Goffman, hayatı bir tiyatro sahnesi gibi ele alarak gün içinde farklı ve çok sayıda oyun sergilediğimizi, performansımızın diğer insanlarca değerlendirildiğini, diğer insanlarda oluşturduğumuz izlenimin bizim için önemli olduğunu ve bu izlenimi yönetmeye çalıştığımızı belirtmektedir. Özetle, Goffman kişilerin kendilerini diğer insanlara karşı sunuşunun sosyolojik açıdan çözümlenmesinde tiyatro ile ilgili betimlemeleri kullanır. Bu bakımdan kişiler bir yandan tiyatro metninde kendilerine verilen rolü oynarken bir yandan da metne karşı hareket etmektedir.

Goffman, bireylerin kendilerini ve etkinliklerini günlük hayatlarında nasıl gösterdiklerine bakmaktadır; özellikle bireyin, başkalarının kendisi ile ilgili izlenimlerini yönetme ve denetleme şekilleri olan izlenim yönetimi (impression management) üzerinde odaklanmıştır. Buna eklenen iki dramaturjik kavram “ön” ve “arka” bölgelerdir. Ön, “bireylerin oyundaki rollerini oynamalarının, bu oyunu gözlemleyenlerce durumun tanımlanması için genel ve sabit bir biçimde düzenli işlev gören kısımdır”. Ön sahne tiyatroda mobilya, sahne dekoru ve eşyalar iken gerçek hayatta görev, rütbe, cinsiyet, yaş, ırksal özellikler, duruş, konuşma biçimi, yüz ifadeleri ve vücut hareketleri gibi şeyleri kapsar. Bu bakımdan ön bölge, oyuncu sahnede başarılı bir rol oynarken seyirci tarafından gözlemlenen her şeydir. Bu bölgede oyuncu, tiyatro metninde ne yazıyorsa onu oynamaya çalışır ve metnin dışına çıkmaktan kaçınır. Buna karşılık arka bölge (sahne arkası) izlenim yönetim tekniklerinin uygulandığı, seyircinin görmediği kısımdır. Burada kişiler, oyuncu olmayı bırakır ve o karakterden çıkarlar. Burada kişiler kendileri olabilirler ve rahat ederler. Goffman, sahne arkası bu bölgeye dikkat çekerek kişinin kendisini kamuya başarılı bir şekilde takdim etmesi için gerekli gizli işlemi anlamamıza yardımcı olur (Wallace ve Wolf, 2013: 320-22).

Bu perspektifte, kişiler birer tiyatro oyuncusu yani artisttir ve toplum diğerlerine kendisi hakkında en iyi izlenimi vermek isteyen ve bu nedenle ön ve arka sahnelerdeki tüm araçları en iyi şekilde kullanmaya çalışan artistlerden oluşmaktadır. Örneğin iş hayatında bir toplantı esnasında kişiden beklenen toplantıyı takip etmek, notlar almak gibi davranışlar iken, bir cenazede veya evlenme teklifi sırasında beklenen şey farklıdır. Her birey gündelik hayat içindeki birçok etkinlikte farklı rolleri yerine getirir, bu nedenle her gün her etkinlikte farklı bir tiyatro oyunu sergilenmektedir.

Temel Varsayımlar

Goffman’a göre bir toplumsal durumdaki katılımcıların toplam etkinlikleri (bir bölümü gözlemci diğerleri katılımcı) performans olarak adlandırılır. Goffman, performansı tartışırken kişinin diğerleri için düzenlediği gösteride kendi performansı konusundaki izlenimlerinin de değiştiğini gözlemler. Kişi, kendi rolünde içtenlikle inandırıcı olabilir fakat kendi performansı hakkında kuşkuya düşebilir. Günlük etkileşim sırasında, gösteriyi yapan kişi rolüyle bilinir ve seyirci bu performansı kabul eder. Günlük hayattaki rutinler tek bir kişi tarafından değil bir takım tarafından gerçekleştirilir. Goffman, takım terimini “tek bir rutini sahnelemek için müşterek hareket eden bir grup insan” olarak tasarlar. Böyle bir takım, bir doktor ve sekreteri ya da bir yönetici ve danışmanları olabilir (Poloma, 2012: 215). Performanslar kuşkusuz izole davranışlar değildir, diğer kişilerin davranışlarıyla bağlantılıdır. Performansı sergileyen kişiler rollerini yaptıklarında ve/veya rol yaptıklarıyla karşılıklı bağımlı olduklarında tek bir rutini sergilemede ortaklık yapan birey grubu meydana gelmiş olur (Kinloch, 2014: 254).

Günlük hayatın akışı içerisinde kişinin birden fazla rolü olur ve kişi duruma göre hangi rolü ön plana çıkaracağını bilir. Örneğin bir kişi öğretmen, aynı zamanda voleybolcu ve sinema eleştirmeni olabilir. Okul içerisinde sinema eleştirmeni olmasına dair bir rol yerine getirmez ve buna dair bir performans sergilemezken okul sonrası hayatında bu kez öğretmenlik rolü geri plana atılır. Rutinler karşılıklı ilişki içinde bulunan kişilerce yerine getirilirken herhangi birinin rolünün gereğini yerine getirmemesi yani tiyatro metninde yazanların dışına çıkmasıyla hayat akışındaki sürekliliğin bozulma durumu ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarda, diğerlerinin durumu kurtarma çabaları yani tiyatro dilindeki ifadeyle suflörün devreye girmesi vb. ile süreç normalleştirilir.

Tüm bunlarla beraber Goffman, toplum içinde damgalanmayı ve diğer insanlardan ayrı tutulmayı da incelemiştir. O, damgayı fiziksel veya toplumsal bir atıf veya bu yüzden toplumsal kimliğini elinden alacak veya tam kabul görmesini engelleyecek biçimde aktörün değerini düşüren bir işaret olarak tanımlar. Damgalanmış kişiler, akıl hastaları, alkolikler, suçlular, engelliler, ayrımcılığa maruz kalan gruplar vb. olabilir. Bu tarz kişiler toplum tarafından dışlanma veya aşağılanmaya uğrayabilir. Bu nedenle damgalanmış bireyler, topluma adapte olabilmek, kimliklerini tekrar kazanmak ve kabul görmek için çeşitli yollar denerler. Damgalanmaya sebebiyet veren fiziksel, zihinsel veya toplumsal kusurlarını diğer insanlardan saklamaya çaba gösterirler. Örneğin fiziksel sorunları olan birinin bu durumunu giysiler, gözlük veya plastik cerrahi ile göstermemeye çalışması gibi. Bu tip bireylerin benlikleri çoğu zaman parçalanmış durumdadır, kendilerini topluma karşı yabancı hissettiklerinden sancılı bir sosyalleşme süreci geçirirler. Goffman’ın vurguladığı üzere, damgalar bir kişinin vücudu veya karakterindeki içsel zayıflıkların bir yansıması değildir. Onlar, toplumdaki diğer kişilerin tepkisiyle oluşan toplumsal bir etikettir (Slattery, 2012: 189-193).

Bu bağlamda, her ne sebep ve gerekçeyle kişiler damgalanmış olursa olsun damgalanmanın bir yönü damgalanan kişilerle diğer yönü ise toplumun normalliğe dair tanımlamasıyla ilgilidir. Damgalanan insanları ayrı tutan, onları reddeden ve topluma tam kabul edilmelerini engelleyen kendini normal olarak tanımlayan diğerleridir. Damgalanmış kişiler benliklerini yansıtmak adına, koşul ve durumların zorlamasına rağmen topluma kabul edilme gayretindedir. Bu kişiler, toplumdan soyutlanmış ve dışlanmış olmaları nedeniyle farklı benlik imgeleri geliştirerek damgalanmanın olumsuz etkilerinden kurtulmaya çalışır. Bu nedenle üzerlerinde olan baskı ve ezici etiketlemelere karşı kendi benliklerinin varlığını ortaya koymak için kendi yaşamları üzerinde kontrolü ellerinde tutarlar. Bu açıdan, damgalanmış bireyler kendi benliklerini yeniden inşa ederek toplumun kalan kısmı ile sanki müzakere edermişçesine kendilerini topluma entegre etmeye uğraşır.

Metodoloji

Goffman’ın kendisi, görüşlerini destekleyecek veriyi toplamak için “sistematik olmayan doğal gözlem” yöntemini kullanmıştır. Son çalışmalarında gazeteler, televizyon programları ve öyküleri de içine alan iletişim medyası üzerinde durmaktadır. O, sosyolojik bir yaklaşımla bu gözlemlerden dramaturji dediği şeyi yaratmaktadır (Poloma, 2012: 227). Bununla beraber Goffman, çalışmalarında simgesel etkileşimciler tarafından kullanılan vaka çalışmalarından elde edilen verilerle tamamlanan katılımcı gözlemler, otobiyografiler, mektuplar, gazete makaleleri ve gazete ilanları gibi çeşitli yöntemleri bir araya getirmiştir (Wallace ve Wolf, 2013: 318). Goffman’ın Gündelik Hayatta Benliğin Sunuluşu (1956) eseri gündelik yaşamdan örneklerle dolu olduğu halde ampirik araştırma kuramına uymamaktadır. Onun, Barınaklar (Asylums) (1961) adlı eserindeki veriler akıl hastanelerinde dört yıldan fazla süren gözlemler sırasında toplanmıştır (Poloma, 2012: 217).

Kaynaklar

Poloma, M. M. (2012). Çağdaş Sosyoloji Kuramları. (Çev. Hayriye Erbaş). (Beşinci Baskı). Ankara: Palme Yayıncılık. (Eserin orijinali 1982’de yayımlandı)

Wallace, R. A. ve Wolf, A. (2013). Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi. (Çev. Leyle Elburuz, M. Rami Ayas). (Beşinci Baskı). Ankara: Doğubatı Yayınları

Kinloch, G. C. (2014). Sosyolojik Teori: Gelişmesi ve Belli Başlı Paradigmalar. (Çev. Tülin Günşen İçli ve Dursun Ayan). (Birinci Baskı). Ankara: Birleşik Kitabevi

Slattery, M. (2012). Sosyolojide Temel Fikirler. (Çev. Özlem Balkız, Gülhan Demiriz, Hacer Harlak, Cevdet Özdemir, Şebnem Özkan). (Beşinci Baskı). Ankara: Sentez Yayıncılık. (Eserin orijinali 1991’de yayımlandı)


[1] E. Goffman, The Presentation of Self in Daily Life (1956) s.xi’den akt. Kinloch, 2014: 253


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder