Kısa
Hayat Hikâyesi ve Eserleri
Goffman (1922-1982) Kanada Manville’de doğdu. Toronto ve Chicago Üniversitelerinde okudu ve daha sonra Edinburgh Üniversitesi Sosyal Antropoloji Bölümünde çalışmaya başladı. Shetland Adalarındaki alan çalışmasından (1949-51) sonra “Gündelik Hayatta Benliğin Sunuluşu” başlıklı ilk temel yapıtını yayınladı. Ulusal Akıl Sağlığı Merkezindeki araştırmalarını “Barınaklar - Asylums” (1961) isimli kitabında sundu. 1962’de Kaliforniya Üniversitesi Sosyoloji Profesörlüğüne atandı. 1981 yılında Amerikan Sosyoloji Derneği Başkanlığı unvanını elde etti. Başlıca eserleri şunlardır (Slattery, 2012: 188):
o Gündelik
Hayatta Benliğin Sunuluşu (1956)
o Barınaklar
(1961)
o Karşılaşmalar
(1961)
o Kamusal
Alanlarda Davranış (1963)
o Damga
(1964)
o Stratejik
Etkileşim (1970)
o Toplumsal
Cinsiyetin Sunuluşu (1979)
Mead’in düşüncelerinden etkilenen
Goffman’ın sosyoloji anlayışı oldukça bireyselcidir. Her ne kadar sembolik etkileşimciliğin
bir taraftarı olarak algılansa da, onun çalışmaları kendine has ve bireyselci
bir çerçeveye sahiptir. Toplumsal kurumların gücünü kabul etmekle birlikte,
kişinin belli bir serbestiye sahip olduğunu belirten Goffman kişilerin fiili
katılımlarıyla meydana gelen eylemler üzerine odaklanmıştır. İnsanlar içinde
bulundukları toplumların kurumları bakımından edilgen olmalarına rağmen,
Goffman insanları etken ve akıl sahibi varlıklar olarak görür. Bu nedenle, her
ne durumda ve koşulda olursa olsun kişiler, yapıların etkisi altında tamamen
edilgen bir hüviyete bürünmeyip benliklerini ortaya koymak için çabalamaktadır.
Bu durum bize benliğin ifadesi ve toplumsal yapıların direttikleri arasında
kişinin bir denge sürdürdüğünü göstermektedir.
Goffman “sıradan iş ortamlarında bireyin
kendisi ve faaliyetlerini başka kimselere sunma, bu kimselerin kendisi hakkında
oluşturduğu izlenimi yönlendirme ve kontrol etme yollarıyla ve bu kimselerden
önce performansını sürdürürken yapabileceği ve yapamayacağı şeylerle”
ilgilenmiştir.[1] Goffman etkileşimde
izlenim yönetimi üzerinde odaklanmış ve bu şekilde aktörün kendi davranışına
ilişkin yapılan belli yorum türlerini en üst noktaya çıkarmaya çalıştığı
biçimleri inceleyerek Blumer’in bu konudaki sembolik boyutlara yaptığı vurguyu
tamamlamıştır (Kinloch, 2014: 253).
Gündelik Hayatta Benliğin Sunuluşu
(1956) adlı eserinde, insan davranışını bir tiyatro sahnesinde çözümlemeye
çalışan Goffman, kadın ve erkeklerin sahne üzerinde oynadıkları oyun ve
gösteriyi ele alarak, bunu gerçek dünyada rollerini oynayan kadın ve erkeklerin
günlük hayatlarına uygular (Wallace ve Wolf, 2013: 319). Başka bir anlatımla
Goffman, tiyatro ve drama benzetmesini insanların davranışlarını betimlemede
kullanır. Bu nedenle o, tiyatro sahnesinin görüntü ve dilini kullanan bir
dramaturg olarak sınıflandırılır. Tiyatro oyunu yazmak ve sahnede bu oyunu
sunmak, oynamak anlamına gelen “dramaturji” Goffman’ın çözümlemesinde önemli
bir kavramdır (Poloma, 2012: 212).
Bu bağlamda, Goffman kişilerin günlük
hayatta yerine getirdikleri rolleri sanki bir tiyatro sahnesinde sergilenen
oyun gereği oynanan rollere benzetir. Tiyatro sahnesinde oyuncular, izleyiciler
karşısında oyun içinde kendilerine verilen rolü oynayarak izleyicilere bir
performans gösterisi sunarlar. Perde, sahnenin ön ve arka kısmını ayırmaktadır.
İzleyiciler sadece ön kısmı yani oyuncuların rollerini yaptıkları bölümü
görebilirken, arka kısmı göremezler. Bu nedenle izleyiciler oyuncuların ön
bölümde yerine getirdikleri rollerle ilgili izlenime ve yoruma sahip olurken
arka bölümde olup bitenlerden haberdar değildir. Günlük hayatta kişiler, anne,
öğretmen, doktor, öğrenci, garson, futbolcu, iş adamı vb. birçok role sahiptir
ve hangi durum hangi rolün yerine getirilmesini gerektiriyorsa o rol yapılır.
Örneğin, öğretmen okula gelip sınıfa girdiğinde ondan beklenen dersi başarılı
bir şekilde anlatması ve sınıf içi disiplini sağlamasıdır. Bu nedenle öğretmen
kendinden beklenilen bu rolleri yerine getirmek için ciddi bir şekilde ders
anlatır, disiplini sağlamak için dikkat dağıtan öğrencileri uyarır vb. Ancak
dersleri bitip okuldan ayrıldıktan sonra artık bu rolü bitmiştir ve bir
öğretmen gibi davranmaz. O, sınıfa geldiğinde sahneye çıkmıştır ve
performansını sergilemiştir. Bunun gibi günlük hayatımız bir tiyatro sahnesine
benzer ve kişiler bu sahnede oyunlarını sergiler. Kişiler, diğer insanlara
kendilerini nasıl göstermek istiyorlarsa o şekilde oyun sahnelenir. Ancak
öğrenciler ön kısmı görmüştür, perde arkasında arka kısmı görmemiştir. Yani
öğretmenin kendini ders için hazırlaması, derste anlatacaklarına çalışması,
giyinmesi vb. Goffman, hayatı bir tiyatro sahnesi gibi ele alarak gün içinde
farklı ve çok sayıda oyun sergilediğimizi, performansımızın diğer insanlarca
değerlendirildiğini, diğer insanlarda oluşturduğumuz izlenimin bizim için
önemli olduğunu ve bu izlenimi yönetmeye çalıştığımızı belirtmektedir. Özetle,
Goffman kişilerin kendilerini diğer insanlara karşı sunuşunun sosyolojik açıdan
çözümlenmesinde tiyatro ile ilgili betimlemeleri kullanır. Bu bakımdan kişiler
bir yandan tiyatro metninde kendilerine verilen rolü oynarken bir yandan da
metne karşı hareket etmektedir.
Goffman, bireylerin kendilerini ve
etkinliklerini günlük hayatlarında nasıl gösterdiklerine bakmaktadır; özellikle
bireyin, başkalarının kendisi ile ilgili izlenimlerini yönetme ve denetleme
şekilleri olan izlenim yönetimi (impression management) üzerinde odaklanmıştır.
Buna eklenen iki dramaturjik kavram “ön” ve “arka” bölgelerdir. Ön, “bireylerin
oyundaki rollerini oynamalarının, bu oyunu gözlemleyenlerce durumun
tanımlanması için genel ve sabit bir biçimde düzenli işlev gören kısımdır”. Ön
sahne tiyatroda mobilya, sahne dekoru ve eşyalar iken gerçek hayatta görev,
rütbe, cinsiyet, yaş, ırksal özellikler, duruş, konuşma biçimi, yüz ifadeleri
ve vücut hareketleri gibi şeyleri kapsar. Bu bakımdan ön bölge, oyuncu sahnede
başarılı bir rol oynarken seyirci tarafından gözlemlenen her şeydir. Bu bölgede
oyuncu, tiyatro metninde ne yazıyorsa onu oynamaya çalışır ve metnin dışına çıkmaktan
kaçınır. Buna karşılık arka bölge (sahne arkası) izlenim yönetim tekniklerinin
uygulandığı, seyircinin görmediği kısımdır. Burada kişiler, oyuncu olmayı
bırakır ve o karakterden çıkarlar. Burada kişiler kendileri olabilirler ve
rahat ederler. Goffman, sahne arkası bu bölgeye dikkat çekerek kişinin
kendisini kamuya başarılı bir şekilde takdim etmesi için gerekli gizli işlemi
anlamamıza yardımcı olur (Wallace ve Wolf, 2013: 320-22).
Bu perspektifte, kişiler birer tiyatro
oyuncusu yani artisttir ve toplum diğerlerine kendisi hakkında en iyi izlenimi
vermek isteyen ve bu nedenle ön ve arka sahnelerdeki tüm araçları en iyi
şekilde kullanmaya çalışan artistlerden oluşmaktadır. Örneğin iş hayatında bir
toplantı esnasında kişiden beklenen toplantıyı takip etmek, notlar almak gibi
davranışlar iken, bir cenazede veya evlenme teklifi sırasında beklenen şey
farklıdır. Her birey gündelik hayat içindeki birçok etkinlikte farklı rolleri
yerine getirir, bu nedenle her gün her etkinlikte farklı bir tiyatro oyunu
sergilenmektedir.
Temel
Varsayımlar
Goffman’a göre bir toplumsal durumdaki
katılımcıların toplam etkinlikleri (bir bölümü gözlemci diğerleri katılımcı)
performans olarak adlandırılır. Goffman, performansı tartışırken kişinin
diğerleri için düzenlediği gösteride kendi performansı konusundaki
izlenimlerinin de değiştiğini gözlemler. Kişi, kendi rolünde içtenlikle
inandırıcı olabilir fakat kendi performansı hakkında kuşkuya düşebilir. Günlük
etkileşim sırasında, gösteriyi yapan kişi rolüyle bilinir ve seyirci bu
performansı kabul eder. Günlük hayattaki rutinler tek bir kişi tarafından değil
bir takım tarafından
gerçekleştirilir. Goffman, takım terimini “tek bir rutini sahnelemek için
müşterek hareket eden bir grup insan” olarak tasarlar. Böyle bir takım, bir
doktor ve sekreteri ya da bir yönetici ve danışmanları olabilir (Poloma, 2012:
215). Performanslar kuşkusuz izole davranışlar değildir, diğer kişilerin
davranışlarıyla bağlantılıdır. Performansı sergileyen kişiler rollerini
yaptıklarında ve/veya rol yaptıklarıyla karşılıklı bağımlı olduklarında tek bir
rutini sergilemede ortaklık yapan birey grubu meydana gelmiş olur (Kinloch,
2014: 254).
Günlük hayatın akışı içerisinde kişinin
birden fazla rolü olur ve kişi duruma göre hangi rolü ön plana çıkaracağını
bilir. Örneğin bir kişi öğretmen, aynı zamanda voleybolcu ve sinema eleştirmeni
olabilir. Okul içerisinde sinema eleştirmeni olmasına dair bir rol yerine
getirmez ve buna dair bir performans sergilemezken okul sonrası hayatında bu kez
öğretmenlik rolü geri plana atılır. Rutinler karşılıklı ilişki içinde bulunan
kişilerce yerine getirilirken herhangi birinin rolünün gereğini yerine
getirmemesi yani tiyatro metninde yazanların dışına çıkmasıyla hayat akışındaki
sürekliliğin bozulma durumu ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarda, diğerlerinin
durumu kurtarma çabaları yani tiyatro dilindeki ifadeyle suflörün devreye
girmesi vb. ile süreç normalleştirilir.
Tüm bunlarla beraber Goffman, toplum
içinde damgalanmayı ve diğer insanlardan ayrı tutulmayı da incelemiştir. O, damgayı
fiziksel veya toplumsal bir atıf veya bu yüzden toplumsal kimliğini elinden
alacak veya tam kabul görmesini engelleyecek biçimde aktörün değerini düşüren
bir işaret olarak tanımlar. Damgalanmış kişiler, akıl hastaları, alkolikler,
suçlular, engelliler, ayrımcılığa maruz kalan gruplar vb. olabilir. Bu tarz
kişiler toplum tarafından dışlanma veya aşağılanmaya uğrayabilir. Bu nedenle
damgalanmış bireyler, topluma adapte olabilmek, kimliklerini tekrar kazanmak ve
kabul görmek için çeşitli yollar denerler. Damgalanmaya sebebiyet veren
fiziksel, zihinsel veya toplumsal kusurlarını diğer insanlardan saklamaya çaba
gösterirler. Örneğin fiziksel sorunları olan birinin bu durumunu giysiler,
gözlük veya plastik cerrahi ile göstermemeye çalışması gibi. Bu tip bireylerin
benlikleri çoğu zaman parçalanmış durumdadır, kendilerini topluma karşı yabancı
hissettiklerinden sancılı bir sosyalleşme süreci geçirirler. Goffman’ın
vurguladığı üzere, damgalar bir kişinin vücudu veya karakterindeki içsel
zayıflıkların bir yansıması değildir. Onlar, toplumdaki diğer kişilerin
tepkisiyle oluşan toplumsal bir etikettir (Slattery, 2012: 189-193).
Bu bağlamda, her ne sebep ve gerekçeyle
kişiler damgalanmış olursa olsun damgalanmanın bir yönü damgalanan kişilerle
diğer yönü ise toplumun normalliğe dair tanımlamasıyla ilgilidir. Damgalanan
insanları ayrı tutan, onları reddeden ve topluma tam kabul edilmelerini
engelleyen kendini normal olarak tanımlayan diğerleridir. Damgalanmış kişiler
benliklerini yansıtmak adına, koşul ve durumların zorlamasına rağmen topluma
kabul edilme gayretindedir. Bu kişiler, toplumdan soyutlanmış ve dışlanmış
olmaları nedeniyle farklı benlik imgeleri geliştirerek damgalanmanın olumsuz etkilerinden
kurtulmaya çalışır. Bu nedenle üzerlerinde olan baskı ve ezici etiketlemelere
karşı kendi benliklerinin varlığını ortaya koymak için kendi yaşamları üzerinde
kontrolü ellerinde tutarlar. Bu açıdan, damgalanmış bireyler kendi benliklerini
yeniden inşa ederek toplumun kalan kısmı ile sanki müzakere edermişçesine kendilerini
topluma entegre etmeye uğraşır.
Metodoloji
Goffman’ın kendisi, görüşlerini
destekleyecek veriyi toplamak için “sistematik olmayan doğal gözlem” yöntemini
kullanmıştır. Son çalışmalarında gazeteler, televizyon programları ve öyküleri
de içine alan iletişim medyası üzerinde durmaktadır. O, sosyolojik bir
yaklaşımla bu gözlemlerden dramaturji dediği şeyi yaratmaktadır (Poloma, 2012:
227). Bununla beraber Goffman, çalışmalarında simgesel etkileşimciler
tarafından kullanılan vaka çalışmalarından elde edilen verilerle tamamlanan
katılımcı gözlemler, otobiyografiler, mektuplar, gazete makaleleri ve gazete
ilanları gibi çeşitli yöntemleri bir araya getirmiştir (Wallace ve Wolf, 2013:
318). Goffman’ın Gündelik Hayatta Benliğin Sunuluşu (1956) eseri gündelik
yaşamdan örneklerle dolu olduğu halde ampirik araştırma kuramına uymamaktadır.
Onun, Barınaklar (Asylums) (1961) adlı eserindeki veriler akıl hastanelerinde
dört yıldan fazla süren gözlemler sırasında toplanmıştır (Poloma, 2012: 217).
Kaynaklar
Poloma, M. M. (2012). Çağdaş Sosyoloji Kuramları. (Çev. Hayriye Erbaş). (Beşinci Baskı). Ankara: Palme Yayıncılık. (Eserin orijinali 1982’de yayımlandı)
Wallace, R. A. ve Wolf, A. (2013). Çağdaş Sosyoloji Kuramları: Klasik Geleneğin Genişletilmesi. (Çev. Leyle Elburuz, M. Rami Ayas). (Beşinci Baskı). Ankara: Doğubatı Yayınları
Kinloch, G. C. (2014). Sosyolojik Teori: Gelişmesi ve Belli Başlı
Paradigmalar. (Çev. Tülin Günşen İçli ve Dursun Ayan). (Birinci Baskı).
Ankara: Birleşik Kitabevi
Slattery, M. (2012). Sosyolojide Temel Fikirler. (Çev. Özlem Balkız, Gülhan Demiriz, Hacer Harlak, Cevdet Özdemir, Şebnem Özkan). (Beşinci Baskı). Ankara: Sentez Yayıncılık. (Eserin orijinali 1991’de yayımlandı)
[1] E. Goffman, The Presentation of
Self in Daily Life (1956) s.xi’den akt. Kinloch, 2014: 253
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder